Tarih öncesi dönemlerden yazının gelişimine, taş devrinden maden çağına kadar insanlığın evrimini keşfedin.
Tarih, yazıyla başlar. Bu nedenle yazının icadından öncesi tarih öncesi dönemler, yazının icadından son- rası ise tarihi dönemler olarak adlandırılır. Tarih öncesi dönemler sınıflandırılırken insanların araç gereç yapımında kullandığı maddeler esas alınmıştır. Buna göre tarih öncesi, Taş Çağı ve Maden Çağı şeklinde dönemlendirilmiştir.
Taş Çağı: Paleolitik (Eski Taş), Mezolitik (Orta Taş) ve Neolitik (Yeni Taş); Maden Çağı da Kalkolitik (Bakır), Tunç ve Demir Çağı olarak dönemlere ayrılmıştır.
Paleolitik Çağ, insanlık tarihinin başlangıç aşamasıdır. Bu çağda avcı ve toplayıcı hayat tarzına sahip olan insanlar, et ve yabani tahıllarla beslenmiştir.
Mezolitik Çağ, hayat tarzı olarak Paleolitik Çağ ile benzerlik gösterir. Bu çağda mikrolit olarak tanımlanan çakmak taşı ve obsidyenden (Görsel 2.5) yapılmış kazıyıcı ve delici küçük taş aletler kullanılmıştır. Besin kaynakları bulabilmek için sürekli yer değiştirmek zorunda kalan topluluklar, mağara ve kaya sığınak- larında geçici olarak barınmışlardır.
Neolitik Çağ’da tarım keşfedilmiş ve hayvanlar evcilleştirilmiş- tir. Böylece üretim aşamasına geçilmiş ve yerleşik hayat baş- lamıştır. Yerleşik yaşam ve tarımsal üretim sonucunda besine daha kolay ulaşılması, nüfus artışına yol açmıştır.
Kalkolitik Çağ, insanlığın Taş Devri’nden Maden Devri’ne geçiş dönemidir. Bu çağın en belirgin özelliği, taş aletlerin giderek azalması ve madenciliğin gelişmesidir.
Bu çağın en belirgin özelliği, taş aletlerin giderek azalması ve madenciliğin gelişmesidir. Bu dönemde aletler, ilk kullanılan maden olan bakırdan yapılmıştır.
Madenciliğin önemi Tunç Çağı’nda artarak devam etmiştir. Bu çağda insanlar, tuncun yanında altın ve gü- müş gibi değerli madenleri de işlemiştir.
Demir madeninin işlenmesiyle Demir Çağı başlamıştır. Bu dö- nemde aletlerin çoğu özelikle de silahlar daha etkili ve dayanıklı bir maden olan demirden yapılmıştır.
Anadolu | Mezopotamya | Mısır |
---|---|---|
Paleolitik (Eski Taş) | 1,1 milyon yıl önce baş- lamış ve MÖ XII binyılla- rına kadar sürmüştür. | MÖ 8.000-7.500 yılları arasında yaşanmıştır. |
Mezolitik (Orta Taş) | MÖ XII binyıllarında başlamış ve MÖ X bininci yıllara kadar sürmüştür. | MÖ 7.500-5.000 yılları arasında yaşanmıştır. |
Neolitik (Yeni Taş) | MÖ 10.000-5.200 yılları arasında yaşanmıştır. | MÖ 5.000-3.500 yılları arasında yaşanmıştır. |
Göbeklitepe; Şanlıurfa kent merkezinin 18 kilometre ku- zeydoğusunda, Örencik köyü yakınlarındadır. 1995 yılında Arkeolog Klaus Schmidt (Kılaus Şimit) tarafından başlatılan kazılar sonucunda Göbeklitepe’nin 12.000 yıl öncesine uza- nan bir kült merkezi olduğu anlaşılmıştır.
Göbeklitepe Belgeseli Göbeklitepe HakkındaYazı, insanlık tarihinin bir dönüm noktası olarak kabul edilir. İnsanlar, yazı sayesinde bilgi birikimlerini nesilden nesile aktararak günümüze kadar ulaştırabilmiştir.
İlk yazı türü olan piktografik yazı, sembol şeklindeki işaretlerden oluşmuştur. Piktografik yazıda avuç içine sığabilecek bir kil tablet üzerine kareler çizilir ve anlatılmak istenenler sembollerle verilirdi. Yazı yaygınlaştıkça semboller giderek küçülmüş ve işaret kümeleri hâline gelmiştir. İşaretler çiviye benzetildiği için bu yazıya “çivi yazısı” denmiştir. Bu yazı türünün ilk örnekleri Sümerler tarafından 3200'lü yıllarda kullanılmıştır.
Çivi yazısı, kil tabletler üzerine işlenen bir yazıdır. İlk kil tablet örnekleri, tapınağın muhasebe kayıtlarından oluşmuştur. Sümerlerden sonra çivi yazısı Akad, Babil, Asur, Hitit, Urartu gibi medeniyetler tarafından geliştirilmiştir.
Hiyeroglif yazısını kullanan Mısırlılar, yazı aracı olarak papirüs ve fırça kullanmıştır. Böylece yazının taşınabilirliği kolaylaşmıştır.
Bergama’da hayvan derisinden üretilen parşömenler, ilk kez birleştirilerek kitap hâline getirilmiştir.
Çin medeniyeti, parşömenden daha ucuza mal olan tekstilden yapılan kâğıdı üretmiştir. Böylelikle yazı; bir yandan uygarlıktan uygarlığa, ulustan ulusa geçerken bir yandan da kil tabletlerden papi- rüse, papirüsten parşömene, parşömenden kâğıda geçerek tarihsel serüvenine devam etmiştir.
Yazı, insanlık tarihi boyunca önemli bir rol oynamış ve günümüze kadar ulaşan bilgi birikiminin aktarılmasını sağlamıştır. İlk yazı türü olan piktografik yazı, daha sonra gelişen çivi yazısı, hiyeroglif yazısı, parşömen ve kâğıt gibi farklı yazı malzemeleri ve türleriyle insanlığın hizmetinde olmuştur.
Yazının GelişimiYazı, insanoğlunun en önemli buluşlarından biridir. Tarihin bilinmeyen zaman ve olaylarını, insanlığın geçmişteki kültür ve medeniyetlerini, bilgi birikimlerini yazı sayesinde öğreniyoruz. Bu bilgi ve kültürlerden faydalanarak yarınlarımıza yön veriyoruz.
Yazı, Sümerler tarafından MÖ 3500 civarında icat edilmiştir. İlk yazılar çivi yazısıyla kil tabletler üzerine yazılmıştır. Daha sonra papirüs, parşömen ve kağıt gibi farklı yazı malzemeleri kullanılmıştır.
Alfabe, Fenikeliler tarafından MÖ 1500 civarında icat edilmiştir. Alfabe, tek bir sesi temsil eden harflerden oluşan bir yazı sistemidir. Alfabe, yazıyı daha kolay öğrenilebilir ve kullanılabilir hale getirmiştir.
Yazı, çok farklı alanlarda kullanılmıştır. Yönetim, bilim, edebiyat, tarih ve din gibi alanlarda yazı kullanılmıştır. Yazı, insanların bilgi alışverişini kolaylaştırmış ve medeniyetlerin gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Yazı, insanlığın en önemli buluşlarından biridir. Yazı, tarih boyunca insanların bilgi alışverişini kolaylaştırmış ve medeniyetlerin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Günümüzde de yazı, günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır.
Yazı ve arkeoloji, tarihsel olayları ve geçmiş kültürleri anlamak için çok önemlidir. Yazı, bize geçmiş hakkında bilgi verirken, arkeoloji, geçmişin kalıntılarını inceleyerek bize geçmiş hakkında daha fazla bilgi sağlar.
İlk Çağ’da, çeşitli medeniyetler ortaya çıkmıştır. Bu medeniyetler, matematik, astronomi, mimari, tıp ve hukuk gibi alanlarda önemli gelişmeler sağlamıştır.
Mezopotamya medeniyetleri, ulaşım, mimari, madencilik, çömlekçilik, dokumacılık, çiftçilik ve kanal yapımında gelişmişlerdir. Bu medeniyetlerr, aritmetik işlemlerde çarpım tablosunu kullanmış ve dört işlem yapmıştır. Alan ölçümleri ve su kanalları açmak için geometriden yararlanmışlardır. Çemberi 360 dereceye bölmüşlerdir.
Mezopotamya’da astronomi gelişmiş, Ay ve Güneş tutulmaları hesaplanmış ve takvim icat edilmiştir. Bir saat 60 dakikaya, bir dakika da 60 saniyeye bölünmüştür. Bir hafta 7 gün kabul edilmiştir.
Hint medeniyetinde, matemacikçiler sıfırı ilk defa kullanmıştır. Fakat sıfırı sayı olarak kabul etmemişlerdir. Sayı sistemindeki bu erken tarihli gelişme, aritmetiğin gelişin hızını etkilemiştir.
Geniş topraklara sahip Persler, satraplik denilen eyalet siste- mini oluşturmuşlardır. Gelişmiş bir posta teşkilatı kuran Persler, Sardes’ten başlayıp başkentleri Sus’a kadar uza- nan Kral Yolu’nu yapmışlardır.
Çinliler; barut, pusula, kâğıt ve matbaayı icat etmiştir. Ga- lileo’dan (Galilo) önce güneş lekeleri konusunda bilgi vermiştir. Günümüzde de kulla- nan geleneksel tıbbın teda- vi yöntemleri olan masaj ve akupunkturu kullanmışlardır.
Yunan kentlerinde yapılan seçimler, cumhuriyet ve demokrasinin ilk izleri kabul edilir. Başta Aristoteles (Aristo) olmak üzere Yunan bilginleri, bitkilere ve hayvanlara ilişkin bilimsel bilgileri derle- yerek botanik ve zooloji alanlarının temellerini atmıştır. Miletli Thales (Tales) ve Pythagoras (Pisagor); matematik, astronomi ve felsefe alanında önemli çalışmalar yapmıştır.
Fenikeliler, kolonilik faali- yetleriyle Akdeniz havzasında ticari ve ekonomik etkileşimi geliştirmiştir. Akdeniz’in ilk uzman gemicileri ve tüccar- ları olan Fenikeliler, ticari fa- aliyetleri sayesinde çivi yazısı ve hiyeroglifin yerine Fenike alfabesini icat etmiştir. Fenike alfabesini Yunanlılar ve Ro- malılar geliştirerek bugünkü Latin alfabesi oluşturulmuş- tur.
İbraniler tarihte ilk kez tek tanrılı semavi din inancını (Musevilik) benimsemiştir.
Hititler, Pankuş adında bir meclis oluşturmuştur. Hitit- lerde “Tavananna” denilen kraliçe yönetimde söz sahibi olmuştur. Hitit Hukuku’nda; evlenme, boşanma, nikah, nişan gibi aileyle ilgili husus- lara yer verilmiştir. Hititler, gelişmiş hukuk kurallarıyla kadın haklarına kanunlarında yer vermiştir. “Anal” denilen yıllıklar tutmuşlardır.
Lidyalılar, insanlık tarihinde ilk kez madenî parayı (sikke) basmışlardır.
Frigler, özellikle tarım alanın- da ve dokumacılıkta gelişmiş- lerdir. Tapates adı verilen halı ve kilimleri dokumuşlardır.
İyonyalıların en önemli şe- hirleri Efes ve Milet’tir. İyon- yalılar, özgür düşüncenin ve pozitif bilimlerin öncüsü ol- maları yönüyle önem taşırlar.
Urartular ise taş işçiliğinde gelişmiştir. Van Kalesi, su ka- nalları, su bentleri ve mezar odaları inşa etmiştir. Urartu- lar, maden işleme sanatında ilerleme kaydetmiştir.
Nil Nehri etrafında ortaya çıkan Mısır medeniyeti, İlk Çağ’da- ki en büyük medeniyetlerden biridir. Mısırlılar; hacim ve alan ölçmeyi hesaplamış, piramit adı verilen anıt mezarlar yapmışlardır. Mimari, astronomi, matematik ve tıp ala- nında ilerlemişlerdir. Mısırlılar; güneş takvimini kullanmış, yılı 365 gün olarak hesaplamış ve bir günü 24 saate bölmüşlerdir
Göçebeler ve yerleşikler, tarih boyunca sürekli olarak karşı karşıya gelmişlerdir. Göçebeler, daha özgür bir yaşam tarzına sahipken, yerleşikler daha düzenli ve güvenli bir hayat sürmüşlerdir.
İlk Çağ’da ortaya çıkan medeniyetler, çeşitli alanlarda önemli gelişmeler sağlamıştır. Bu gelişmeler, daha sonraki dönemlerde de insanlık tarihini etkilemiştir.
Göçler, insanlık tarihinin başlangıcından bu yana var olan ve insanların yaşadıkları yerleri terk edip yeni yerlere yerleşmeleriyle gerçekleşen hareketlerdir. Göçler, siyasi, ekonomik, coğrafi ve kültürel olmak üzere çeşitli nedenlerle gerçekleşebilir.
Ege Göçleri, MÖ XIII. yüzyıl sonları ile MÖ XII. yüzyıl başlarında gerçekleşen ve Yunanistan'dan başlayan bir göç hareketidir. Yunanistan'ın dağlık bir coğrafyaya sahip olması, tarım alanlarının yetersizliği, nüfus artışı ve kıtlığın yaşanması bu göçlerin nedenlerindendir. Ege Göçleri sonucunda Mısır Devleti kendini korurken Anadolu'daki Hitit Devleti yıkılmıştır.
Türk toplulukları, çeşitli nedenlerle yaşadıkları bölgeleri kitleler hâlinde terk etmiş, çok uzun mesafeler katederek başka coğrafyalara göç etmiştir. Göçlerin siyasi ve ekonomik olmak üzere iki temel sebebi vardır. Ekonomik sebepler; nüfusun artması nedeniyle otlakların yetersiz kalması, kuraklık veya ağır kış şartları yüzünden kıtlık yaşanmasıdır. Siyasi sebepler ise Türk boyları arasındaki mücadeleler, Çin ve Moğol baskısıyla boyların yerlerini terk edip başka bölgelere gitmesidir.
İklim değişikliği, sıcaklıkların, ani hava olaylarının sıklığının ve şiddetinin artması, buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi gibi birçok değişimi beraberinde getirmektedir. Bu durum dünyanın birçok bölgesinde insanları yerinden ederek göçe zorlamakta; ekosistemi, biyolojik çeşitliliği, insan sağlığını, tarım ve gıda güvenliğini tehdit etmektedir.
Göçler, insanlık tarihinin önemli olaylarından biridir ve birçok nedenden dolayı gerçekleşebilir. Göçler, insanların yeni yerlere yerleşmelerine, yeni kültürlerle tanışmalarına ve yeni devletler kurmalarına yol açabilir. Ayrıca, göçler iklim değişikliği ve çevresel sorunlar gibi küresel sorunların da önemli bir nedenidir.
İlk insanlar avcılık ve toplayıcılıkla hayatlarını devam ettirdikleri için besinin peşinden giderdi. İnsanoğlu tarımla birlikte yerleşik hayata geçince üretime başladı. Ürettiği ürünleri saklayarak kuraklık dönemlerini daha rahat atlatan insanlar, ürünlerinin fazlalarını satarak ticari faaliyetlerde bulundu. Diğer taraftan tarımın ortaya çıkışı, toplumların siyasi organizasyonlarında değişime yol açtı.
İlk tarım toplumlarında ekonomik ve sosyal organizasyonun temel birimi 10-50 aileden oluşan topluluklardı. Avcı ve toplayıcı topluluklara göre hayat standartları biraz daha iyileşen bu yerleşimler, zamanla büyüyerek kabile konfederasyonlarını oluşturdu.
Aynı atadan gelen ve birbirine kan bağıyla bağlı bulunan büyük insan topluluğuna verilen isimdir. Çağlar içinde sayıları milyonlara ulaşan kabilelerin varlığından söz edilse de kabile organizasyonları genelde sayıları binlerle ifade edilen topluluklardır. Büyük devletler ve imparatorluklar kurulduktan sonra bile kabile konfederasyonları varlıklarını büyük oran- da sürdürdü. Örneğin Anadolu medeniyetlerinden Urartular, Hititler, Frigler ve Lidyalılar; Mezopotamya’da Sümer, Babil ve Akadlar kabile konfederasyonlarının bir araya gelmesiyle oluşmuştur.
Köyler ve kabile konfederasyonları zamanla şehir devletlerini meydana getirmiştir. İlk Çağ medeniyet havzalarına bakıldığında Mısır’da “nom”, Sümerlerde “site”, İyon ve Dorlarda “polis” adı verilen şehir devletleri kurulmuştur.
Antik medeniyetlerdeki kabileler veya şehir devletlerinin başlarında kral veya feodal yöneticiler vardır. Bu yöneticiler merkezdeki büyük krala bağlıdır. Büyük kral; güçlü ve dira- yetli bir kişiyse merkezî bir devlet yapısı oluşmuş, güçsüzse kabileler merkezden bağımsız hareket ede- bilmiştir.
Tarımın ortaya çıkmasıyla birlikte yerleşik hayata geçen insanlar, topluluklar ve şehir devletleri kurmuştur. Bu şehir devletlerinde farklı yönetim biçimleri ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri de imparatorluktur. İmparatorluk, topraklarında oturan çeşitli milletleri egemenliği altında toplayan devlet biçimidir.
İlk devletlerin oluşumu, insanlığın kültürel ve ekonomik gelişiminde önemli dönüm noktaları olmuştur. Bu devletlerde tarım, ticaret, sanat ve bilim alanlarında önemli gelişmeler yaşanmıştır.
İlk devletlerde sosyo-ekonomik hayat, coğrafi koşullara ve doğal kaynaklara bağlı olarak şekillenmiştir.
Devletin caydırıcı bir güç olarak silahlı kuvvetlere ihtiyaç duyması ile birlikte ordu kavramı ortaya çıkmıştır. Ordu, devlet olgusunun ortaya çıkması ile beraber de e önemli bir hale gelmiştir.
İlk devletlerde sosyo-ekonomik hayat ve ordu, birbirini etkileyen ve devletin gelişmesinde önemli rol oynayan unsurlardı. Bu alanlardaki gelişmeler, devletlerin güçlenmesini ve uygarlığın ilerlemesini sağlamıştır.
Mezopotamya'da hukuk, yazılı kanunların yanı sıra örf ve adetlere dayanıyordu. İlk yazılı kanunlar, Sümerler tarafından MÖ 2100 civarında oluşturuldu. Bu kanunlar, daha sonra Akadlar, Babiller ve Asurlular tarafından benimsendi. Hammurabi Kanunları, Babil Kralı Hammurabi tarafından MÖ 1750 civarında oluşturulan bir dizi yazılı kanundu. Hammurabi Kanunları, günümüze kadar ulaşan en eski ve en iyi bilinen kanunlar arasındadır. Kanunlar, ticaret, mülkiyet, aile hukuku ve ceza hukuku alanlarını kapsıyordu.
Urkagina Kanunları, MÖ 2300 yıllarında Lagaş şehrinde yöneticilik yapan Urkagina tarafından çıkarılan bir dizi kanundur. Bu kanunlar, daha sonra Babil Kralı Hammurabi tarafından kabul edilip geliştirilerek Hammurabi Kanunları'na dönüşmüştür.
Kanunların bazı maddeleri şunlardır:
Hitit Hukuku, MÖ 1600-1200 yılları arasında Anadolu'da yaşayan Hititler tarafından oluşturulan bir dizi yazılı kanundu. Hitit Kanunları, Hammurabi Kanunları'ndan daha sonra oluşturulmuştur ve Hammurabi Kanunları'ndan etkilenmiştir. Hitit Kanunları, ticaret, mülkiyet, aile hukuku ve ceza hukuku alanlarını kapsıyordu.
Mezopotamya, Hitit ve İbrani hukuklarının meşruiyet kaynakları şunlardır:
Mezopotamya, Hitit ve İbrani hukuku, antik dünyanın en önemli hukuk sistemleri arasındadır. Bu hukuk sistemleri, günümüz hukukunun temelini oluşturmuştur.
Hammurabi Kanunları hakkında video Urkagina Kanunları hakkında bilgi Hitit Kanunları hakkında bilgi