II. Dünya Savaşı'nın karmaşık yapısını anlamak ve tarihsel bir bakış açısıyla değerlendirmek için yazımızı keşfedin!
II. Dünya Savaşı, 1939-1945 yılları arasında Mihver Devletleri (Almanya, İtalya, Japonya ve müttefikleri) ile Müttefik Devletler (Büyük Britanya, Fransa, Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri) arasında gerçekleşen küresel bir savaştır. Savaş, 20. yüzyılın en yıkıcı olaylarından biri olarak kabul edilir ve milyonlarca insanın ölümüne yol açmıştır.
I. Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan Versay Antlaşması, Almanya'ya ağır yaptırımlar uygulamıştır. Bu yaptırımlar, Almanya'nın ekonomik ve sosyal yapısını olumsuz yönde etkilemiş ve halk arasında büyük bir hoşnutsuzluk yaratmıştır.
Savaştan sonra kurulan Milletler Cemiyeti, uluslararası sorunları çözmede başarılı olamamış ve birçok ülke bu kuruluşa olan güvenini kaybetmiştir.
1929 yılında başlayan Dünya Ekonomik Bunalımı, birçok ülkede ekonomik ve sosyal sorunlara yol açmıştır. Bu sorunlar, radikal politikacılarının iktidara gelmesine ve totaliter rejimlerin kurulmasına neden olmuştur.
Almanya'da Adolf Hitler, İtalya'da Benito Mussolini ve Japonya'da Hirohito gibi liderler, ülkelerinde otoriter yönetimler kurmuşlar ve yayılmacı politikalar izlemeye başlamışlardır.
Mihver Devletleri, Almanya, İtalya ve Japonya'dan oluşan bir gruptu. Bu ülkeler, ortak çıkarlar doğrultusunda iş birliği yapıyorlardı. Müttefik Devletler ise, Büyük Britanya, Fransa, Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri'nden oluşan bir gruptu. Bu ülkeler, Mihver Devletleri'nin yayılmacı politikalarına karşı mücadele ediyorlardı.
II. Dünya Savaşı, 1 Eylül 1939 tarihinde Almanya'nın Polonya'yı işgaliyle başlamıştır. Savaş, hızla diğer ülkelere de yayılmış ve küresel bir hal almıştır.
II. Dünya Savaşı, 1945 yılında Müttefik Devletler'in zaferiyle sona ermiştir. Savaş, milyonlarca insanın ölümüne yol açmış ve birçok ülkenin ekonomik ve sosyal yapısını olumsuz yönde etkilemiştir.
Savaşın sona ermesinden sonra, Birleşmiş Milletler Örgütü (BM) kurulmuştur. BM, uluslararası sorunları çözmek ve savaşları önlemek için çalışmalar yapmaktadır.
II. Dünya Savaşı, 1 Eylül 1939'da Almanya'nın Polonya'yı işgali ile başladı. Bu işgal karşısında 3 Eylül'de İngiltere ve Fransa, Almanya'ya savaş ilan etti. 23 Ağustos 1939'da Almanya ile imzaladığı Saldırmazlık Paktı ile bir ortaklık kuran SSCB, Müttefik Devletler'e savaş ilan etmese de 17 Ekim 1939'da Polonya'nın doğu kısmına saldırarak savaşa dâhil oldu.
Revizyonist devletler, mevcut uluslararası düzeni değiştirmek isteyen devletlerdir. Bu devletler, kendi sınırlarını genişletmek, ekonomik ve askeri güçlerini artırmak ve dünya siyasetinde daha fazla söz sahibi olmak isterler. Revizyonist devletlerin ortak özellikleri şunlardır:
Hitler, "Yaşam Alanı" politikasıyla Almanya'nın sınırlarını genişletmek ve Alman halkına daha fazla yaşam alanı sağlamak istiyordu. Bu politika, Almanya'nın doğuya doğru genişlemesini ve Polonya, Çekoslovakya ve Avusturya gibi ülkeleri işgal etmesini gerektiriyordu. Hitler, bu politikayı uygulamak için öncelikle Almanya'nın ekonomisini ve ordusunu güçlendirdi. Daha sonra, 1939'da Polonya'yı işgal ederek II. Dünya Savaşı'nı başlattı.
7 Aralık 1941'de Japonya, ABD'nin Pasifik'teki üstünlüğünü simgeleyen lojistik ve askerî öneme sahip Havai Adası'ndaki Pearl Harbor Deniz ve Hava Üssüne saldırdı. Bu saldırı, ABD'nin Pasifik filosuna büyük hasar verdi ve ABD ile Japonya savaşı başladı. Almanya da 11 Aralık 1941'de ABD'ye savaş ilan etti.
Stalingrad (Sıtalingırad), Volga Nehri boyunca yaklaşık 50 km uzanan, silah ve traktör üretiminin yanı sıra Kafkasya bölgesinden gelen petrolün işlendiği önemli bir sanayi şehriydi. SSCB'nin savaş dışında kalmasını isteyen Hitler, 1942 yazında Stalingrad'ı ele geçirmek için bir saldırı başlattı. Ancak, Sovyet ordusu Almanların saldırısını püskürttü ve onları kuşattı. Kuşatma, yaklaşık altı ay sürdü ve sonuçta Alman ordusu teslim oldu. Stalingrad Kuşatması, II. Dünya Savaşı'nın seyrini değiştiren önemli bir dönüm noktası oldu.
6 Haziran 1944'te, Müttefik orduları Normandiya'ya çıkarak Avrupa kıtasına ayak bastı. Bu çıkarma, Almanların Batı Cephesi'ndeki savunmasını yarmayı ve savaşı sona erdirmeyi amaçlıyordu. Müttefik orduları, ağır kayıplar vermesine rağmen yavaş yavaş Almanya'ya doğru ilerledi. 1945'te, Berlin'e ulaştılar ve Almanya teslim oldu.
II. Dünya Savaşı, dünya tarihinin en yıkıcı savaşlarından biriydi. Savaş, milyonlarca insanın ölümüne ve büyük çaplı yıkıma yol açtı. Savaşın sonunda, Müttefik Devletler zafer kazandı ve dünya siyaseti yeniden şekillendi.
II. Dünya Savaşı BelgeseliII. Dünya Savaşı, 1 Eylül 1939'da Almanya'nın Polonya'yı işgaliyle başlayan ve 2 Eylül 1945'te Japonya'nın teslim olmasıyla sona eren küresel bir savaştır. Savaş, 61 ülkeyi ve dünyanın nüfusunun yaklaşık üçte ikisini içererek insanlık tarihinin en büyük çatışması olmuştur.
Türkiye, Lozan Barış Antlaşması'ndan sonra dünya barışı ve güvenliğinin devamını sağlamaya yönelik bir politika takip etmiştir. Bu politikasını İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanı olduğu II. Dünya Savaşı yıllarında da sürdürmüştür.
Türkiye, stratejik konumu sebebiyle hem Müttefik hem de Mihver Devletler'in kendi saflarında savaşa sokmak için uyguladıkları baskılara maruz kalmıştır.
Türkiye, hem askerî ve ekonomik nedenler hem de toprak bütünlüğünü koruyabilme gayesiyle başından itibaren savaşa girmeme kararlılığını sürdürmüştür.
Türkiye, II. Dünya Savaşı'na fiilen katılmamış ancak savaşın gidişatını yakından takip etmiştir. Savaş sonrasında Türkiye, Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın kurucu üyelerinden biri olmuştur.
Türkiye'nin II. Dünya Savaşı'ndaki Dış Politikası TBMM Tutanakları - Türkiye'nin II. Dünya Savaşı Sırasındaki Dış PolitikasıII. Dünya Savaşı sırasında Türkiye, fiilen savaşa girmemesine rağmen, savaşın getirdiği olumsuzlukları yaşadı. Dış politikada ve iç politikada önemli gelişmeler yaşandı ve Türkiye'nin ekonomisi olumsuz etkilendi.
Türkiye, savaşın başında İngiltere ve Fransa ile ittifak yaparak tercihinin Batı dünyasından yana olduğunu göstermişti. Bu durum Türkiye'yi Sovyet tehdidi ve istekleri ile karşı karşıya bıraktı. Türkiye, savaş sonrası kurulacak dünya düzeninin inşa edileceği San Francisco Konferansı'na katılabilmek ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın asli üyeleri arasında yer alabilmek amacıyla 23 Şubat 1945'te Almanya ve Japonya'ya savaş ilan etti fakat savaşa fiilen girmedi.
Savaşın olumsuz ekonomik yansımalarından Türkiye de etkilendi. Seferberlik ilan edilmesiyle üretim yapan nüfusun büyük bölümü silahaltına alındı ve bütçenin %60'ı askeri harcamalara ayrıldı. Buna karşılık sağlık, bayındırlık gibi kalemlere ayrılan pay düşürüldü. Hükümet artan masrafları karşılamak ama- cıyla "sağlam para" politikasını terk ederek fazla miktarda para bastı. Bu durum enflasyonun ve hayat pahalılığının artmasında önemli bir etken oldu.
II. Dünya Savaşı, Türkiye'yi ekonomik ve toplumsal olarak olumsuz etkileyen bir dönem oldu. Savaş sırasında yaşanan sıkıntılar, savaştan sonra da bir süre devam etti. Ancak savaşın sona ermesiyle birlikte Türkiye, yeni bir döneme girdi.
II. Dünya Savaşı, önce Afrika'da sonra Almanya'nın yenilgisiyle Avrupa'da ve son olarak da Japonya'nın teslimiyetiyle Asya'da sona erdi. Müttefik Devletler 1945'te Yalta, San Francisco ve Potsdam Konferanslarını düzenleyerek barışı tesis etmeye çalıştı. Savaş sonrası dünya bu konferanslarla şekillendi.
Müttefik Devletler, II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra barışı tesis etmek için bir dizi konferans düzenledi. Bu konferansların en önemlileri şunlardır:
Yalta Konferansı'na ABD Başkanı Franklin Roosevelt, İngiltere Başbakanı Winston Churchill ve Sovyetler Birliği Lideri Joseph Stalin katıldı. Konferansta, Almanya'nın savaş sonrasında silahsızlandırılması, Berlin'de Almanya'yı kontrol edecek bir kontrol komisyonunun kurulması, Almanya'nın SSCB'ye savaş tazminatı ödemesi ve Birleşmiş Milletler Teşkilatının kurulması için San Francisco'da bir konferansın toplanması kararlaştırıldı.
San Francisco Konferansı'na 50 ülke katıldı. Konferansta, Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın tüzüğü kabul edildi. Birleşmiş Milletler, savaşın tekrarlanmasını önlemek, uluslararası iş birliğini geliştirmek ve dünya barışını korumak amacıyla kurulmuştur.
Potsdam Konferansı'na ABD Başkanı Harry Truman, İngiltere Başbakanı Winston Churchill ve Sovyetler Birliği Lideri Joseph Stalin katıldı. Konferansta, Almanya'nın teslim olmasından sonra yaşanan sorunlar görüşüldü ve barış koşulları belirlendi.
II. Dünya Savaşı, dünya tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Savaş, milyonlarca insanın ölümüne neden oldu ve büyük bir yıkıma yol açtı. Savaş sonrası dönemde, dünya iki kutuplu bir yapıya kavuştu. Bir tarafta ABD ve müttefikleri, diğer tarafta SSCB ve müttefikleri yer aldı. Bu iki kutup arasındaki gerginlik, Soğuk Savaş olarak adlandırıldı.
II. Dünya Savaşı'nın sonuçları arasında şunlar da yer almaktadır:
II. Dünya Savaşı'nın son dönemlerinde konferanslar, dünyada barışı ve güvenliği tesis etmek için toplandı. Ancak hem ABD hem de SSCB toplantılarda kendi çıkarlarını gözetmek istedi. Konferanslarda alınan iş birliği kararlarına rağmen müttefikler arasında birliktelik sağlanamadı. II. Dünya Savaşı’nın bitiminde Avrupa, dünya siyasetinde belirleyici güç olma özelliğini kaybetti ve yeni bir dünya düzeni oluştu.
II. Dünya Savaşı, dünya siyasetinde önemli değişimlere neden oldu. Avrupa, dünya siyasetinde belirleyi-ci güç olma özelliğini kaybetti. ABD ve SSCB, yeni süper güçler olarak ortaya çıktı. Bu iki ülke arasında yaşanan ideolojik ayrılık, Soğuk Savaş Dönemi’nin başlamasına yol açtı. II. Dünya Savaşı’nın etkileri günümüzde de devam etmektedir.
Kaynaklar: * [NTV Tarih: II. Dünya Savaşı'nın Sonuçları](https://www.ntv.com.tr/tarih/ii-dunya-savasinin-sonuclari,cFQ20WRKk0G7X_Rnl2DB5Q) * [Vikipedi: II. Dünya Savaşı](https://tr.wikipedia.org/wiki/II._D%C3%BCnya_Sava%C5%9F%C4%B1) * [BBC: II. Dünya Savaşı'nın Sonuçları](https://www.bbc.com/history/worldwars/wwtwo/aftermath_01.shtml)Yahudi göçleri, 19. yüzyıldan bu yana tartışmalı bir konu olmuştur. Yahudiler, antisemitizm ve zulümden kaçmak için Avrupa'dan Orta Doğu'ya göç etmiştir. Bu göçler, Filistin'deki Arap nüfusuyla çatışmalara yol açmıştır.
Yahudi göçleri, uluslararası hukuk açısından çeşitli tartışmalara konu olmuştur. Bazı uzmanlar, Yahudilerin Filistin'e göç etmesinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu savunurken, diğerleri ise bu göçlerin yasal olduğunu ileri sürmektedir.
Uluslararası hukukta, bir devletin topraklarına yabancı nüfusun yerleştirilmesi, "yasaklı göç" olarak kabul edilir. Ancak, bu kuralın bazı istisnaları vardır. Örneğin, bir devletin topraklarında yaşayan azınlık nüfusun korunması amacıyla yapılan göçler, yasaklı göç kapsamına girmez.
Filistin'deki Yahudi yerleşimlerinin yasallığı konusunda uluslararası hukuk uzmanları arasında farklı görüşler vardır. Bazı uzmanlar, bu yerleşimlerin uluslararası hukuka aykırı olduğunu savunurken, diğerleri ise bu yerleşimlerin yasal olduğunu ileri sürmektedir.
Yahudi göçleri, insani değerler açısından da tartışmalı bir konu olmuştur. Bazı insanlar, Yahudilerin antisemitizm ve zulümden kaçmak için Filistin'e göç etme hakkına sahip olduğunu savunurken, diğerleri ise bu göçlerin Filistin'deki Arap nüfusunun haklarını ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
İnsan hakları açısından, herkesin zulümden ve ayrımcılıktan kaçma hakkı vardır. Bu nedenle, Yahudilerin antisemitizm ve zulümden kaçmak için Filistin'e göç etme hakkına sahip olduğunu savunulabilir.
Ancak, bu göçlerin Filistin'deki Arap nüfusunun haklarını ihlal ettiği de ileri sürülebilir. Arap nüfus, Yahudi göçleri nedeniyle topraklarından ve evlerinden zorla çıkarılmıştır. Ayrıca, Yahudilerin Filistin'e yerleşmesiyle birlikte Arap nüfus, ikinci sınıf vatandaş konumuna düşmüştür.
Yahudi göçleri, uluslararası hukuk ve insani değerler açısından tartışmalı bir konu olmuştur. Bu göçlerin yasallığı ve insani değerlere uygunluğu konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.
Uluslararası hukuk uzmanları arasında, Filistin'deki Yahudi yerleşimlerinin yasallığı konusunda farklı görüşler vardır. Bazı uzmanlar, bu yerleşimlerin uluslararası hukuka aykırı olduğunu savunurken, diğerleri ise bu yerleşimlerin yasal olduğunu ileri sürmektedir.
İnsan hakları açısından, herkesin zulümden ve ayrımcılıktan kaçma hakkı vardır. Bu nedenle, Yahudilerin antisemitizm ve zulümden kaçmak için Filistin'e göç etme hakkına sahip olduğunu savunulabilir.
Ancak, bu göçlerin Filistin'deki Arap nüfusunun haklarını ihlal ettiği de ileri sürülebilir. Arap nüfus, Yahudi göçleri nedeniyle topraklarından ve evlerinden zorla çıkarılmıştır. Ayrıca, Yahudilerin Filistin'e yerleşmesiyle birlikte Arap nüfus, ikinci sınıf vatandaş konumuna düşmüştür.
Video Linki Diğer Kaynak Linki