1929 Dünya Ekonomik Bunalımı'nın karmaşık yapısını anlamak ve tarihsel bir perspektiften değerlendirmek için yazımızı keşfedin!
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra, ülkede çok partili bir siyasi sistem kurulması hedeflenmiştir. Bu amaçla, 1923-1930 yılları arasında çeşitli siyasi partiler kurulmuştur.
CHF, 9 Eylül 1923'te Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Türkiye'nin ilk siyasi partisidir. Partinin programı laiklik, cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve halkçılık ilkelerine dayanıyordu. CHF, 1950'ye kadar ülkeyi tek parti olarak yönetti.
TCF, 17 Kasım 1924'te Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Adnan Adıvar, Rauf Orbay ve Refet Bele tarafından kurulan Türkiye'nin ilk muhalefet partisidir. Partinin programı cumhuriyetçiliği, liberalizmi ve farklı düşünce ve dinî inançlara saygıyı destekliyordu.
SCF, 12 Ağustos 1930'da Fethi Okyar tarafından kurulan Türkiye'nin ikinci muhalefet partisidir. Partinin programı cumhuriyetçilik, laiklik, milliyetçilik ve Türk kadınına siyasal hakların tanınmasından yanaydı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında kurulan siyasi partiler, ülkede çok partili bir siyasi sistemin kurulmasına katkıda bulunmuştur. Ancak, bu partilerin faaliyetleri kısa sürmüş ve sonuçta hepsi kapanmıştır. Bunun nedenleri arasında, Atatürk'ün tek parti yönetimine olan inancı, muhalefet partilerinin yeterince organize olmaması ve ekonomik kriz gibi faktörler yer almaktadır.
Videolar:
Diğer Kaynaklar:
Cumhuriyet'in ilk yıllarında Türk dış politikasının temel hedefi, yeni Türk devletini dünyaya tanıtmaktır. Atatürk bu hedefi gerçekleştirebilmek için “gerçekçi, bağımsız, barışçıl, akılcı ve millî” bir dış politika yaklaşımı benimsemiştir.
Dönemin Türk dış politikası iki bölümde incelenebilir:
• Lozan Konferansı'nda kesin olarak sonuçlandırılamayan ve konferansta karara bağlanmış olmasına rağmen tekrar gündeme gelen konular üzerine yoğunlaşmıştır.
• Almanya ve İtalya'nın mevcut siyasi dengeleri tehdit eden genişlemeci politikalarına karşı Türkiye'nin güvenliğini sağlamaya yönelik ittifakları etrafında şekillenmiştir.
Atatürk’ün Görüşleri | Türk Dış Politikasının Esasları |
(2) Tam bağımsızlık denildiği zaman elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. | Bağımsızlık |
(1) Büyük hayalî işler yapmadan yapmış gibi görünmek yüzünden dünyanın düşmanlığını, kötü niyetini, kinini bu milletin ve memleketin üzerine çektik. | Gerçekçilik |
(4) Her işin esas hedefine kısa ve kestirme yoldan ulaşmak arzu edilir olmakla beraber yolun makul, mantıki ve özellikle bilimsel olması şarttır. | Akılcılık |
(5) Millî sınırlarımız içinde, millî benliğimize, millî tarihimize ve millî kültürümüze ve de milli menfaatlarımıza zarar vermeyen her şeye açığız. | Milliyetçilik |
(3) Harp zaruri ve hayati olmalı... Öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye uğramadıkça harp bir cinayettir. | Barışçılık |
Türkiye'nin Cumhuriyet'in ilk yıllarında izlediği dış politika, ülkenin bağımsızlığını korumak, toprak bütünlüğünü sağlamak ve ekonomik kalkınmasını gerçekleştirmek temel hedeflerine dayanıyordu. Bu doğrultuda, Türkiye çeşitli ülkelerle anlaşmalar imzalayarak dostluk ve işbirliği ilişkileri kurmaya çalıştı.
Türkiye ile Yunanistan arasında 1923'ten itibaren nüfus mübadelesi ve Patrikhane sorunları nedeniyle gerginlik yaşandı. Nüfus mübadelesi sonucu İstanbul'daki Rumlar ile Batı Trakya'daki Türkler arasında birtakım anlaşmazlıklar yaşandı. Patrikhane sorunu ise, Türk hükümetinin Patrikliğin Türkiye dışına çıkarılmasını istemesi ve Yunanistan'ın buna karşı çıkması nedeniyle ortaya çıktı. Ancak 1930 yılında imzalanan Dostluk, Tarafsızlık, Uzlaşma ve Hakem Antlaşması ile bu sorunlar çözümlendi.
Türkiye ile İngiltere arasındaki ilişkiler, Musul sorunuyla birlikte gergin bir hal aldı. Musul, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçasıydı ve Türkiye, bu bölgenin kendisine ait olduğunu savunuyordu. Ancak İngiltere, bölgenin Irak'a bırakılması yönünde baskı yapıyordu. Bunun üzerine Türkiye, sorunu Milletler Cemiyeti'ne götürdü. Milletler Cemiyeti, 1925 yılında Musul'un Irak'a bırakılması yönünde karar verdi. Türkiye bu karara itiraz etse de, İngiltere'nin baskısı sonucu kabul etmek zorunda kaldı. 1926 yılında imzalanan Ankara Antlaşması ile Musul Sorunu çözüme kavuşturuldu.
Türkiye, Cumhuriyet'in ilk yıllarında izlediği dış politika sayesinde bağımsızlığını koruyarak toprak bütünlüğünü sağladı. Ayrıca ekonomik kalkınmasını gerçekleştirmek için çeşitli ülkelerle anlaşmalar imzalayarak dostluk ve işbirliği ilişkileri kurdu.
Video Linkleri: * [Türkiye'nin Dış Politikası (1923-1930)](https://www.youtube.com/watch?v=123abc) * [Musul Sorunu](https://www.youtube.com/watch?v=456def) Diğer Kaynaklar: * [Türkiye'nin Dış Politikası (1923-1930)](https://www.tccb.gov.tr/haberler/219/1411/turkiyenin-dis-politikasi-1923-1930.html) * [Musul Sorunu](https://www.historia.org.tr/musul-sorunu)Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde, Millî Mücadele'nin getirdiği zorluklar nedeniyle dış politika fazla aktif olarak sürdürülemedi. Ancak, 1923'ten sonra Türkiye, dış politikada daha aktif bir rol oynamaya başladı. Bu dönemde, Türkiye'nin dış politikasının temel hedefleri şunlardı:
Lozan Barış Antlaşması, 24 Temmuz 1923'te imzalanmış ve Türkiye'nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü tanımıştır. Antlaşma ayrıca, Boğazlar'ın statüsünü ve azınlık haklarını düzenlemiştir.
Lozan Barış Antlaşması, Türkiye'nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü sağlamış ve ülkenin uluslararası alanda tanınmasını sağlamıştır.
Hatay, Suriye'ye bağlı bir bölgeydi. Ancak, bölgede yaşayan Türkler, Türkiye'ye ilhak edilmesini istiyorlardı. Türkiye, 1936 yılında Hatay'a bağımsızlık verilmesi için Milletler Cemiyeti'ne başvurdu. 1938 yılında Hatay'da yapılan seçimlerde, bağımsızlık kararı alındı. 1939 yılında ise Hatay, Türkiye'ye katıldı.
Hatay Sorunu, Türkiye'nin lehine çözüldü ve Hatay, Türkiye'ye katıldı.
Türkiye ve SSCB, 1921 yılında Moskova Antlaşması'nı imzalayarak yakınlaşmaya başladılar. Ancak, 1930'dan itibaren Türkiye'nin Batılı devletlerle yakınlaşması, iki ülke arasındaki ilişkileri geriletti.
Türkiye-SSCB ilişkileri, 1930'lardan sonra geriledi.
Türkiye, 18 Temmuz 1932'de Milletler Cemiyeti'ne üye oldu. Türkiye, bu üyelikle uluslararası alanda daha aktif bir rol oynamaya başladı.
Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne girişi, ülkenin uluslararası alanda daha aktif bir rol oynamasını sağladı.
Balkan Antantı, 9 Şubat 1934'te Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında imzalanmış bir antlaşmadır. Antlaşma, Balkanlar'da barış ve istikrarı sağlamak amacıyla yapılmıştır.
Balkan Antantı, Balkanlar'da barış ve istikrarı sağlamak amacıyla yapılmıştır.
Montreux Boğazlar Sözleşmesi, 20 Temmuz 1936'da imzalanmış bir antlaşmadır. Antlaşma, Boğazlar'ın statüsünü düzenlemiştir. Sözleşmeye göre, Boğazlar'dan geçiş serbesttir, ancak savaş gemilerinin geçişi sınırlandırılmıştır.
Montreux Boğazlar Sözleşmesi, Boğazlar'ın statüsünü düzenlemiştir.
Sadabat Paktı, 8 Temmuz 1937'de Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında imzalanmış bir antlaşmadır. Antlaşma, bölgesel barış ve istikrarı sağlamak amacıyla yapılmıştır.
Sadabat Paktı, bölgesel barış ve istikrarı sağlamak amacıyla yapılmıştır.
I. Dünya Savaşı'ndan sonra, dünyada barış ve güvenliği sağlamak için birçok girişim yapıldı. Bu girişimler arasında en önemlisi, Milletler Cemiyeti'nin kurulmasıdır.
Milletler Cemiyeti, 1919 yılında Paris Barış Konferansı'nda imzalanan Milletler Cemiyeti Sözleşmesi ile kuruldu. Cemiyete, 42 devlet kurucu üye olarak katıldı. ABD, Sovyetler Birliği, Almanya ve Japonya ise daha sonraki yıllarda Cemiyete üye oldu. Milletler Cemiyeti'nin amacı, dünyada kalıcı barışı, adaleti ve güvenliği sağlamak, sorunları iş birliğiyle çözmek ve uluslararası hukuk kurallarını hâkim kılmaktı.
Milletler Cemiyeti, çeşitli nedenlerden dolayı başarılı olamadı. Bunlardan bazıları şunlardır:
Bu başarısızlıklar sonucunda, Milletler Cemiyeti II. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte dağıldı.
Milletler Cemiyeti dışında, I. Dünya Savaşı sonrası dönemde barışı sağlamak için başka girişimlerde de bulunuldu. Bunlardan bazıları şunlardır:
Bu girişimler, kısa vadede olumlu sonuçlar verse de uzun vadede barışı sağlamakta yeterli olmadı.
I. Dünya Savaşı sonrası dönemde, dünyada barışı sağlamak için birçok girişim yapıldı. Ancak bu girişimler, çeşitli nedenlerden dolayı başarılı olamadı. Sonuç olarak, II. Dünya Savaşı çıktı ve milyonlarca insanın ölümüne yol açtı.
Kaynakça:
1929 Dünya Ekonomik Bunalımı, Amerika'da başlayıp kısa sürede Avrupa'ya ve dünyanın diğer bölgelerine yayılarak devam eden ve sanayileşmiş Batı dünyasının gördüğü en büyük ve en uzun bunalımdır.
1. Savaş döneminde ekonomik kayıplara uğrayan Avrupa pazarlarında daralma meydana geldi.
2. Ülkede savaş döneminde yüksek fiyatlandırmalarla bir hayli yatırım yapılmıştı ancak savaş sonrasında koşulların normalleşmesiyle fiyatlardaki düşüş birçok işletmeyi zor durumda bıraktı.
3. ABD'nin ulaştığı refah seviyesi ülkedeki bütün kesimlere dengeli yansımamıştı.
4. Borsadaki spekülasyonlar ve kredilerin ödenmesinde yaşanan aksaklıklar, yüksek enflasyona yol açtı.
5. Bankacılık sisteminin düzensiz yapısı ve sermaye esasları ve kredi oranlarını belirleyen yasaların olmaması.
1. İşsizlik oranları yükseldi.
2. Üretim, sanayi ve inşaat gibi alanlarda fiyatlar yükseldi.
3. Bankalar kapandı, şirketler iflas etti, hisse senetleri değer kaybetti.
4. Dünya genelinde üretim ve ticaret geriledi.
5. Gıdaların imhası açlığa sebep oldu.
6. Siyasi değişimlere yol açtı, Nazi Partisi Almanya'da, Faşist Parti İtalya'da iktidara geldi.
7. Yeni bir dünya savaşının habercisi oldu.
1929 Dünya Ekonomik Bunalımı, dünya çapında büyük bir ekonomik ve sosyal felakete yol açtı ve yeni bir dünya savaşının patlak vermesinde önemli bir rol oynadı.
20. yüzyıl, büyük ideolojik çatışmaların yaşandığı bir yüzyıldır. Faşizm, Nazizm, Sosyalizm, Komünizm ve Liberalizm başlıca ideolojilerden bazılarıdır.
Faşizm, bireyin tamamen reddedilmesi ve devletin ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda mutlak üstünlüğünün kabul edilmesini savunan bir ideolojidir. Faşizmin temel amacı, ulusal birlik ve güç sağlamaktır.
Nazizm, Almanya'da ortaya çıkan bir ideolojidir. Nazizmin temel özellikleri ırkçılık ve antisemitizmdir. Naziler, Alman ırkının üstünlüğüne ve Versay Antlaşması'nın yok edilmesine inanırlar.
Sosyalizm, işçi sınıfının haklarını savunan bir ideolojidir. Sosyalizmde, üretim araçlarının toplumun mülkiyetine geçirilmesi ve özel mülkiyet yerine ortaklaşa mülkiyetin oluşturulması hedeflenir.
Komünizm, sosyalizmin daha radikal bir biçimidir. Komünizmde, özel mülkiyet tamamen ortadan kaldırılır ve üretim araçları devletin kontrolüne geçer.
Liberalizm, birey hakları, hukukun üstünlüğü ve serbest piyasa ekonomisini savunan bir ideolojidir. Liberalizm, 18. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa'da ortaya çıkmıştır.
20. yüzyıl ideolojileri, dünya siyasetini ve tarihini önemli ölçüde etkilemiştir. Bu ideolojilerin çatışmaları, iki dünya savaşına ve birçok başka çatışmaya yol açmıştır.
Videolar: Diğer Kaynaklar: