Davranışın oluşum süreci ve etkileyen faktörlerin incelendiği bilimsel bir açıklama. Kalıtım ve çevrenin davranışlar üzerindeki etkisi tartışılıyor.
Davranış, organizmanın içsel ve dışsal uyaranlara karşı gösterdiği her türlü tepkidir.
Modern psikolojiye göre psikolojik süreçlerle biyolojik yapı ilişkisi içindedir.
Davranış, organizmanın içsel ve dışsal uyaranlara karşı gösterdiği her türlü tepkidir.
Davranışın sonlanması, uyaranın ortadan kalkması veya organizmanın uyaranı yok saymasıyla gerçekleşir.
Davranışın Oluşum SüreciPsikolojide, davranışlar üzerinde kalıtımın mı yoksa çevrenin mi daha etkili olduğu sorusu uzun yıllardır tartışılmaktadır. Bu konuda yapılan araştırmalar, her iki faktörün de önemli olduğunu ve etkilerinin birbirini tamamladığını göstermiştir.
Kalıtım, ebeveynlerden çocuklara geçen genetik materyaldir. Genetik materyal, bireyin fiziksel, duygusal ve bilişsel özelliklerini belirler. Örneğin, boy, saç rengi, göz rengi, zekâ ve kişilik özellikleri gibi özellikler kalıtım yoluyla aktarılır.
Kalıtımın psikolojik süreçlere ve davranışlara etkisi, çeşitli araştırmalarla gösterilmiştir. Örneğin, ikiz çalışmaları, aynı genetik yapıya sahip olan tek yumurta ikizlerinin davranışlarının benzer olduğunu, farklı genetik yapıya sahip olan çift yumurta ikizlerinin davranışlarının ise daha az benzer olduğunu göstermiştir.
Ayrıca, evlat edinme çalışmaları da kalıtımın psikolojik süreçlere ve davranışlara etkisini desteklemektedir. Evlat edinme çalışmaları, evlat edinilen çocukların biyolojik ebeveynlerinin özelliklerine benzer özellikler gösterdiğini göstermiştir.
Çevre, bireyin içinde yaşadığı fiziksel ve sosyal ortamı ifade eder. Çevre, bireyin psikolojik süreçlerini ve davranışlarını çeşitli şekillerde etkileyebilir.
Örneğin, stresli bir ortamda yaşayan bireylerin kaygı ve depresyon gibi psikolojik sorunlar yaşama olasılığı daha yüksektir. Ayrıca, şiddet içeren bir ortamda yaşayan bireylerin saldırgan davranışlar sergileme olasılığı daha yüksektir.
Çevrenin psikolojik süreçlere ve davranışlara etkisi, çeşitli araştırmalarla gösterilmiştir. Örneğin, yoksulluk içinde büyüyen çocukların okul başarısının düşük olma olasılığı daha yüksektir. Ayrıca, suç oranının yüksek olduğu bir mahallede yaşayan bireylerin suç işlemeye daha yatkın olması gibi örnekler bu alanda yer alır.
Kalıtım ve çevre, psikolojik süreçleri ve davranışları etkileyen iki önemli faktördür. Her iki faktörün de etkisi birbirini tamamlar ve birinin eksikliği diğerinin etkilerini azaltır.
Örneğin, yüksek zekâya sahip bir bireyin, destekleyici bir ortamda yetişmesi durumunda daha başarılı olması muhtemeldir. Öte yandan, düşük zekâya sahip bir bireyin, yoksulluk içinde büyümesi durumunda başarısız olması muhtemeldir.
Bu nedenle, psikolojik süreçleri ve davranışları anlamak için hem kalıtım faktörlerinin hem de çevre faktörlerinin birlikte ele alınması gerekmektedir.
Kalıtım ve çevre, psikolojik süreçleri ve davranışları etkileyen iki önemli faktördür. Her iki faktörün de etkisi birbirini tamamlar ve birinin eksikliği diğerinin etkilerini azaltır.
Bu nedenle, psikolojik süreçleri ve davranışları anlamak için hem kalıtım faktörlerinin hem de çevre faktörlerinin birlikte ele alınması gerekmektedir.
Gelişim, yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Bu süreçle ilgili temel kavramlar büyüme, olgunlaşma ve öğrenmedir.
Gelişim görevi, belli bir dönem için beklenen beceri ve davranışlardır. İçinde bulunduğu gelişim dönemine uygun davranışları kazanan birey başarılı, mutlu ve çevreye uyumludur. Bu durum bireyin bir sonraki döneme ait gelişim görevlerini de etkiler.
Gelişim belli bir sıraya göre gerçekleşir. Örneğin bebekler önce başlarını tutmaya, oturmaya ve daha sonra yürümeye başlarlar. Farklı genetik özellikler ve çevresel koşullar sebebiyle kişiden kişiye değişebilir.
Yaşam boyu gelişim, bireyin sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmesi için önemlidir. Bu süreçte birey, çevresine uyum sağlamayı, yeni şeyler öğrenmeyi ve kendini geliştirmeyi sürdürmelidir.
Gelişim, doğum öncesi dönemden ölüme kadar devam eden bir süreçtir. Büyüme, olgunlaşma ve öğrenme gibi faktörleri içerir. Gelişim alanları birbirleriyle ilişkilidir ve bir bütünlük oluşturur. Gelişim görevi, belli bir dönem için beklenen beceri ve davranışlardır. Gelişim belli bir sıraya göre gerçekleşir. Genetik özellikler ve çevresel koşullar sebebiyle kişiden kişiye değişebilir.
İnsan gelişimi döllenmeyle birlikte başlar ve yaşam boyu devam eder. Bu gelişim, dönemler hâlinde gerçekleşir. Her dönemin kendine özgü fiziksel, bilişsel, ahlaki vb. gelişimsel özellikleri vardır.
Gelişim dönemleri, insan hayatının önemli aşamalarıdır. Her dönemin kendine özgü özellikleri vardır ve bu özellikler kişinin gelişimini etkiler. Gelişim dönemlerine ilişkin bilgilerin yanı sıra çocuğun gelişiminde çevresel koşulların ve öğrenmenin rolünü verilen metinden yola çıkarak yorumlayınız.
Çocuğun gelişiminde çevresel koşullar ve öğrenmenin rolü Çevresel koşullar ve öğrenme, çocuğun gelişiminde önemli bir rol oynar. Çocuğun büyüdüğü aile, okul, arkadaş çevresi vb. gibi çevresel koşullar çocuğun fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal gelişimini etkiler. Örneğin, destekleyici bir aile ortamında büyüyen bir çocuk, özgüvenli ve sosyal olarak uyumlu olma eğilimindedir. Öğrenme ise çocuğun bilgi edinmesini ve beceri geliştirmesini sağlar. Çocuk, çevresini, etkileşimde bulunduğu insanları ve deneyimlerini öğrenerek gelişir. Örneğin, okula giden bir çocuk, yeni bilgiler öğrenir ve sosyal becerilerini geliştirir. Çevresel koşulların olumlu olması öğrenmenin etkili olması için gerekli olsa da çevre koşullarının olumsuz olması durumunda bile öğrenme gerçekleşebilir. Örneğin, dezavantajlı bir ailede büyüyen bir çocuk okula gidemese bile bu çocuk yaşamaya ve çevresiyle etkileşimde bulunmaya devam ederek bir şeyler öğrenecektir. Çocukların öğrenmesinde çevresel koşullar ve öğrenme arasında karşılıklı bir etkileşim vardır. Çevresel koşullar çocuğun öğrenmesini etkilerken çocuğun öğrenmesi de çevresel koşulları etkiler. Örneğin, okula giden bir çocuk yeni bilgiler öğrendikçe ailesi ve arkadaşları ile bunları paylaşır. Bu da çocuğun çevresindeki insanların bilgi ve becerilerinin artmasına yardımcı olur. Sonuç olarak, çocuğun gelişiminde çevresel koşullar ve öğrenmenin rolü oldukça önemlidir. Olumlu çevresel koşullar ve etkili öğrenme, çocuğun sağlıklı bir şekilde gelişmesini sağlar. Kaynaklar: * [Gelişim Dönemleri](https://www.egitim.gov.tr/geli sim-donemleri) * [Çocuk Gelişiminde Çevresel Koşulların ve Öğrenmenin Rolü](https://www.anakutusu.com/cocuk-gelisiminde-cevresel-kosullarin-ve-ogrenmenin-rolu/) * [Çocuklarda Öğrenme](https://www.meb.gov.tr/ogretmen/dersler/okuloncesi_egitim/cocuklarda_ogrenme.html)Bilişsel gelişim, insanın düşünme, anlama, problem çözme ve benzeri zihinsel süreçlerinin gelişimini konu alır. Bilişsel gelişim kuramcılarının başında Jean Piaget gelir. Piaget'e göre bilişsel gelişim dört evreden geçerek gerçekleşir. Bu evreler değişmez bir sıra izler ancak çocukların bu dönemlere girme zamanı farklı olabilir.
Bebek; görme, işitme gibi duyular ve nesneyi ağzına götürme, tutma gibi hareketler ile çevreyi keşfetmeye çalışır. Sekizinci aya kadar duyu- sal dünyasının dışına çıkan her şeyin yok olduğunu düşünür. Bu aydan sonra ise bir nesneyi görmese bile nesnenin var olmaya devam ettiği- ni anlar. Örneğin sekizinci aya kadar bebeğe bir oyuncak verildiğinde onu tutup ağzına götürerek keşfetmeye çalışır. Önüne bir yastık koyup oyuncağı sakladığınızda yastığı çekip oyuncağı almaya çalışmaz çünkü görmediği nesnenin artık var olmadığını düşünür. Sekizinci aydan sonra yastığı kenara çekip oyuncağı almaya çalışır.
Bu dönemde çocuklar sembolleri kullanmaya başlarlar. Örneğin, bir oyuncak bebeği bir çocuğu temsil etmek için kullanabilirler. Ayrıca, nesnelerin görünüşüne göre akıl yürütürler. Örneğin, uzun bir bardaktaki suyu kısa bir bardaktaki sudan daha fazla olduğunu düşünebilirler.
Bilgi bu dönemde mantıklı ve sistemli bir şekilde işlenir. Tek yönlü düşünme yerini çok yönlü düşünmeye bırakır. Çocuk artık nesnelerin görünüşüne göre akıl yürütmez. Örneğin bir kilo demir ile bir kilo pa- muğun eşit ağırlıkta olduğunu, uzun bardakta ki su ile kısa bardaktaki suyun eşit miktarda olduğunu aynı yükseklikten bırakılan cisimlerin aynı anda yere ulaşacağını anlayabilir.
Çocuklar artık soyut düşünme yeteneği kazanır. Örneğin, demokrasi, özgürlük gibi kavramları anlayabilirler. Ayrıca, geleceği planlayabilir ve uzun vadeli hedefler belirleyebilirler.
Piaget'in bilişsel gelişim kuramı, çocukların bilişsel gelişiminin nasıl gerçekleştiğini anlamak için önemli bir araçtır. Bu kuram, eğitimcilere ve ebeveynlere çocukların bilişsel gelişimini desteklemek için nasıl yardımcı olabilecekleri konusunda bilgi sağlar.
Piaget'in Bilişsel Gelişim Kuramı Hakkında Video
Piaget'in Bilişsel Gelişim Kuramı Hakkında Daha Fazla Bilgi
Ergenlik dönemi, fiziksel, sosyal ve bilişsel değişimin çok hızlı olduğu bir dönemdir. Bu dönemde boy ve kiloda hızlı bir artış olur. Büyüme bedenin tüm organlarında aynı hızda gerçekleşmediği için geçici sakarlıklar gözlenebilir. Kemiklerin boyu uzar, yapısı sertleşir. Kas dokusu gelişir ve fiziksel güç artar. Hormonlarda meydana gelen değişikliklerle ergen, bir yetişkinin sahip olduğu cinsel olgunluğa erişir.
Duyum, organizmanın içinden veya dış çevreden gelerek organizmayı harekete geçiren her türlü etkiye uyarıcı denir. Açlık, susuzluk, yorgunluk gibi uyarıcılar organizmanın içinden; ses, koku, renk gibi uyarıcılar ise dış çevreden gelen uyarıcılardır. Uyarıcıların duyu organlarını ya da sinirleri etkilemesiyle uyarım meydana gelir. Duyu organlarının uyarıcılardan aldığı enerjiyi sinirler aracılığıyla beyne ulaştırmasına duyum denir. Örneğin gülün kokusu bir uyarıcıdır. Bu kokunun burun tarafından alınması duyumdur.
Duyu Organı | Uyarıcı | Duyum |
---|---|---|
Göz | Işık | Görme |
Kulak | Ses | İşitme |
Burun | Koku | Koklama |
Dil | Tat | Tatma |
Deri | Dokunma, sıcaklık, acı | Dokunma |
Duyum, organizmanın çevre ile etkileşim kurmasını sağlayan önemli bir süreçtir. Duyum sayesinde organizma, çevresindeki uyarıcıları algılayabilir ve anlamlandırabilir. Duyum, öğrenmenin ve hafızanın temelini oluşturur.
YouTube Video Linki: https://www.youtube.com/watch?v=p_FLNC6ibAk Diğer Kaynak Linkleri: * https://www.britannica.com/science/sensory-system * https://www.khanacademy.org/science/biology/human-biology/nervous-system-brain/a/sensory-systemsDuyu organları, organizmaların çevrelerinden bilgi toplamasını sağlayan organlardır. Beş duyu organı vardır: görme, işitme, koklama, tat alma ve dokunma duyusu.
Görme duyusundan sorumlu organ gözlerdir. Gözler, ışığı algılayan hücreler içerir. Işık, göz merceğinden geçerek retinaya düşer. Retina, ışığı elektrik sinyallerine dönüştürür ve bu sinyaller beyne gönderilir. Beyin, bu sinyalleri yorumlayarak görmemizi sağlar.
Görme duyusu, çevremizi görmemizi ve anlamamızı sağlar.
İşitme duyusundan sorumlu organ kulaklardır. Kulaklar, ses dalgalarını algılayan hücreler içerir. Ses dalgaları, kulak kepçesinden geçerek kulak yoluna ulaşır. Kulak yolu, ses dalgalarını kulak zarına iletir. Kulak zarı titreşerek ses dalgalarını orta kulağa iletir. Orta kulak, ses dalgalarını iç kulağa iletir. İç kulak, ses dalgalarını elektrik sinyallerine dönüştürür ve bu sinyaller beyne gönderilir. Beyin, bu sinyalleri yorumlayarak duymamızı sağlar.
İşitme duyusu, çevremizdeki sesleri duymamızı ve anlamamızı sağlar.
Koklama duyusundan sorumlu organ burundur. Burun, koku moleküllerini algılayan hücreler içerir. Koku molekülleri, havayla birlikte burun boşluğuna girer. Koku molekülleri, koku epitelinde bulunan koku reseptörlerine bağlanır. Koku reseptörleri, koku moleküllerini elektrik sinyallerine dönüştürür ve bu sinyaller beyne gönderilir. Beyin, bu sinyalleri yorumlayarak kokmamızı sağlar.
Koklama duyusu, çevremizdeki kokuları algılamamızı ve anlamamızı sağlar.
Tat alma duyusundan sorumlu organ dildir. Dil, tat moleküllerini algılayan hücreler içerir. Tat molekülleri, yiyeceklerle birlikte ağız boşluğuna girer. Tat molekülleri, dil üzerinde bulunan tat tomurcuklarına bağlanır. Tat tomurcukları, tat moleküllerini elektrik sinyallerine dönüştürür ve bu sinyaller beyne gönderilir. Beyin, bu sinyalleri yorumlayarak tatmamızı sağlar.
Tat alma duyusu, çevremizdeki tatları algılamamızı ve anlamamızı sağlar.
Dokunma duyusundan sorumlu organ deridir. Deri, dokunma moleküllerini algılayan hücreler içerir. Dokunma molekülleri, nesnelerle temas ettiğinde deriye iletilir. Deri, dokunma moleküllerini elektrik sinyallerine dönüştürür ve bu sinyaller beyne gönderilir. Beyin, bu sinyalleri yorumlayarak dokunmamızı sağlar.
Dokunma duyusu, çevremizdeki nesneleri algılamamızı ve anlamamızı sağlar.
Duyular, organizmanın çevresindeki değişiklikleri algılama ve tepki verme yeteneğidir. Beş ana duyu organı vardır: görme, işitme, koku alma, tat alma ve dokunma.
Aşırı uyarılma, dış ya da iç uyarıcının organizmayı normal şiddet ve sürenin üzerinde etkilemesidir. Yetersiz uyarılma ise organizmanın normalin altında uyarılmasıdır.
Alışma, şiddetinde ve özelliğinde bir değişiklik olmadığı hâlde uyarıcının etkisinin bir süre sonra azalması ve kaybolmasıdır. Duyarsızlaşma, sık karşılaşılan uyarıcıya gösterilen duygusal tepkinin azalmasıdır. Duyarlılaşma ise, organizmanın bir uyarıcıya karşı verdiği tepkinin miktarında ya da şiddetindeki artıştır.
Duyular, organizmanın çevresindeki değişiklikleri algılama ve tepki verme yeteneğidir. Aşırı ve yetersiz uyarılma, alışma ve duyarlılaşma, duyuların işlevini etkileyen önemli faktörlerdir.
Algılama, duyumlar aracılığı ile varlığı anlaşılan birtakım nesnelerin zihinde anlamlandırılması ve yorumlanması sürecidir.
Nesneleri değişik ortam ve şartlarda yine aynı şekilde algılama eğilimine algısal değişmezlik denir.
Retinaya yansıyan görüntülerin iki boyutlu olmasına rağmen nesnelerin üç boyutlu olarak algılanmasıdır.
Oldukça karmaşık olan algı sürecinde bazen yanlış ya da kusurlu algılamalar olabilir. Bu duruma algı yanılmaları adı verilir.
Gestalt yaklaşımına göre algının gerçekleşmesinde uyaranların örgütlenmesinin önemli bir rolü vardır.
Algılama, insanın çevresindeki dünyayı yorumlama ve anlamlandırma sürecinde önemli bir rol oynar. Algı yanılmaları, algılama sürecinin bazen yanlış ya da kusurlu çalışması sonucu ortaya çıkan durumlardır.
Youtube linki: https://www.youtube.com/watch?v=Dk_m3jGkEDA Diğer kaynak: https://www.psy.neu.edu/people/dpollack/pages/research_files/tutorial4.pdfDuyum, bir duyu organının uyarılmasıyla meydana gelen basit bir olaydır. Algı, duyumların beyin tarafından yorumlanıp anlamlandırılması sürecidir. Bilinç, bireyin iç dünyası ve çevresinden haberdar olduğu, uyaranlara doğru yanıtlar verdiği uyanıklık durumudur.
Duyum | Algı |
---|---|
Bir duyu organının uyarılmasıyla meydana gelen basit bir olaydır. | Duyumların beyin tarafından yorumlanıp anlamlandırılması sürecidir. |
Duyu organları tarafından alınan uyarıcılar tek tek algılanır. | Duyusal uyarıcılar bir bütün olarak yorumlanır ve anlamlandırılır. |
Duyumda, uyarıcıların özellikleri nesnel olarak algılanır. | Algıda, uyarıcıların özellikleri öznel olarak yorumlanır ve anlamlandırılır. |
Duyum, algı ve bilinçlilik, birbirleriyle yakından ilişkili olan üç önemli mental süreçtir. Duyum, algının temelini oluştururken, algı, bilincin temelini oluşturur. Bilinç ise, duyum ve algıyı düzenleyerek, yorumlayarak ve anlamlandırarak, bireyin çevresiyle etkileşim kurmasını sağlar.
İçerikle ilgili video linki:
https://www.youtube.com/watch?v=85yJi0j0tMADiğer kaynak linkleri:
https://www.britannica.com/science/sensation-psychology https://www.simplypsychology.org/perception.html https://www.psychologytoday.com/us/basics/consciousnessGüdülenme, bir organizmayı davranışa yönelten ve onu sürdüren içsel veya dışsal etkenlerdir. Bu etkenler, doğuştan gelen veya öğrenilmiş olabilir. Güdülenmeyi etkileyen faktörler arasında ilgi, merak, gelişme ve yarışma duygusu, açlık, susuzluk vb. bireyin kendinden kaynaklanan faktörler (içsel faktörler) ve toplumun ve ailenin beklentileri, arkadaş grubunun eğilimleri, ödül ve ceza, uygulanan öğretim teknikleri gibi çevresel faktörler (dışsal faktörler) yer alır.
Doğuştan gelen güdüler, öğrenilmemiş ve ömür boyu etkisi devam eden güdülerdir. Bu güdüler hem insanlarda hem de hayvanlarda görülür. Açlık, susuzluk, cinsellik, annelik gibi güdüler fizyolojik kökenli güdülere örnektir. Fizyolojik güdüler toplumsal etkilerden tamamen bağımsız değildir. Bütün insanlarda ortak olan bu güdülerin tatmin şekilleri topluma, kültüre, çevreye göre değişir.
Sosyal güdüler, yaşantılar sonucu ortaya çıkar ve sonradan öğrenilir. Sevgi, saygı, değer görme, başarılı olma gibi sosyal ihtiyaçlardan kaynaklanan güdülerdir. Kişiden kişiye ve kültüre göre değişen bu güdüler zamanla ortadan kalkabilir. İleri yaşlarda daha etkili olan sosyal güdüler sadece insanlarda görülür. Üstün değerler söz konusu olduğunda sosyal güdüler fizyolojik güdülere baskın gelebilir.
Güdülenmeyi etkileyen içsel ve dışsal faktörler vardır. İçsel faktörler ilgi, merak, gelişme ve yarışma duygusu, açlık, susuzluk vb. bireyin kendinden kaynaklanan faktörlerdir. Dışsal faktörler ise toplumun ve ailenin beklentileri, arkadaş grubunun eğilimleri, ödül ve ceza, uygulanan öğretim teknikleri gibi çevresel faktörlerdir.
Güdülenmiş davranışı güdülenmemiş davranıştan ayıran özellikler şunlardır:
Abraham Maslow (1954), yaptığı klinik gözlemlere dayanarak ihtiyaçları piramit şeklinde bir hiyerarşiye göre sıralamıştır. Maslow'a göre alt basamaklarda yer alan ihtiyaçlar diğerlerinden daha temel ve yaşam-saldır. Bu ihtiyaçlar belirli düzeyde giderilmezse insanlar daha üst basamaklarda bulunan ihtiyaçları karşılamak için güdülenmezler. Bu ihtiyaçlar sırasıyla şöyledir:
Güdülenme, insanların davranışlarını etkileyen önemli bir faktördür. İnsanlar, ihtiyaçlarını karşılamak için güdülenirler ve bu güdülenme, onları belirli davranışlarda bulunmaya yönlendirir. Güdülenme, içsel ve dışsal faktörler tarafından etkilenebilir. İçsel faktörler arasında ilgi, merak, gelişme ve yarışma duygusu, açlık, susuzluk vb. bireyin kendinden kaynaklanan faktörler yer alır. Dışsal faktörler ise toplumun ve ailenin beklentileri, arkadaş grubunun eğilimleri, ödül ve ceza, uygulanan öğretim teknikleri gibi çevresel faktörlerdir. Güdülenme, insanların hedeflerine ulaşmalarını ve başarılı olmalarını sağlar. Ayrıca, insanların sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmeleri için de önemlidir.
Kaynaklar:Duygular, bir olay, kişi ya da nesnenin insanın iç dünyasında ve bedeninde uyandırdığı izlenim ve tepkilerdir. Psikoloji biliminde, sadece gözlenebilen ve ölçülebilen duygular ele alınır. Örneğin merhamet gibi duygular doğrudan veya dolaylı olarak gözlenemediği ve ölçülemediği için psikoloji bilimi bu duygular üzerinde çalışamaz.
Psikoloji biliminin ele aldığı temel duygulardan bazıları haz, korku, kaygı, merak, öfke ve saldırganlıktır.
Duygular, sözlü ve sözsüz iletişim olmak üzere iki yolla ifade edilir. Sözlü ifade, kelimelerle yapılan ifadedir. Sözsüz ifade ise, mimikler, jestler, beden hareketleri ve ses tonu gibi sözcüklerle ifade edilemeyen yollardır. Duyguların ifadesinde sözlü ve sözsüz iletişim bir bütündür.
Duygular, davranışları etkiler ve şekillendirir. Bir davranışın anlaşılması büyük ölçüde o davranışa neden olan duyguların bilinmesi ile mümkündür. Duyguların kontrol edilemeyen yoğun duygulardır. Örneğin kontrol edilemeyen üzüntü duygusu şiddetli depresyona, korku ise anksiyeteye neden olabilir.
Ek Kaynaklar: Duyguların Türleri ve Anlamı Beynimizin Duygularımıza Tepkisi### Bilinç, Dikkat, Rüyalar ve Hipnoz Giriş Bilinç, kişinin kendisi ve çevresinin, anılarının, düşüncelerinin farkında olması durumudur. Dikkat, organizmanın bir uyarıcı üzerine yoğunlaşmasıdır. Uyku ve rüyalar, bilinç düzeylerinden biridir. Hipnoz ise bireyin dikkatini bir duruma veya nesneye odaklayarak, bedenine ve çevresine olan dikkatini azaltıp bireyi telkine açık hâle getirme işlemidir. Bilinç * Bilinç, kişinin kendisi ve çevresinin, anılarının, düşüncelerinin farkında olması durumudur. * Bilinç, dikkatli uyanıklık, gevşek uyanıklık vb. birçok bilinçlilik düzeyi içerir. * Bilinç ile bilinçsizlik kesin bir çizgi ile birbirinden ayrılamaz. * Uyku, travma, kafaya alınan bir darbe bilinçsizliğe neden olabilir. Dikkat * Dikkat, organizmanın bir uyarıcı üzerine yoğunlaşmasıdır. * Dikkat, aktif ve pasif olmak üzere ikiye ayrılır. * Aktif dikkat, irade ile gerçekleştirilen ve bireyin kendi çabasının ürünü olan dikkattir. * Pasif dikkat, dış etkenlerin doğrudan etkisi ile oluşan dikkattir. * Dış faktörler ve iç faktörler dikkati etkiler. Uyku ve Rüyalar * Uyku, bilinç düzeylerinden biridir. * Uyku, birbirini takip eden beş dönemden oluşur. * İlk dört dönem NONREM, beşinci dönem ise REM dönemidir. * Uyumaya başladıktan sonra girilen NONREM dönemi gittikçe derinleşen dört evreden oluşur. * NONREM döneminin son evresinin ardından REM dönemi başlar. * Uyku sırasında belli aralıklarla bu döngü devam eder. * Yaklaşık sekiz saatlik bir uykuda beş kez REM uykusu yaşanır. * NONREM döneminde göz hareketleri, nabız ve kalp atışları yavaşlar. * Uyku ile rüya fizyolojik bir olay ve ihtiyaçtır. Hipnoz * Hipnoz, bireyin dikkatini bir duruma veya nesneye odaklayarak, bedenine ve çevresine olan dikkatini azaltıp bireyi telkine açık hâle getirme işlemidir. * Hipnoz etkisin- deki kişi farklı bir bilinç durumu yaşar ancak telkinin etkisi kişiden kişiye değişir. * Hipnozun temel koşulu, kişinin kendi isteğiyle telki- ne razı olması ve kendini karşısındaki kişinin etkisine bırakmasıdır. * Hipnoz esnasında denek uykuya dalmaz, davranışlarını kont- rol edebilir yani çevresinin farkındadır. * İsterse hipnozu durdurabilir. * Telkine çok yatkın kişilik özelliklerine sahip insanlar bazen kontrolü büyük ölçüde hipnozu yapan kişiye bırakabilir. * Hipnozda bilinç uyuşmuştur ancak duygular varlığını korur. Sonuç Bilinç, dikkat, uyku, rüyalar ve hipnoz, psikolojinin temel süreçlerinden biridir. Bu süreçler, bireyin çevresiyle etkileşimini ve uyumunu sağlar, öğrenme ve hafızada önemli rol oynar.Bilinçlilik, bir bireyin çevresinin ve kendi iç dünyasının farkında olma durumudur. Uyanıklık, uykuda olma hali olarak bilinçliliğin temel halini oluşturur. Uyku ise bilincin azaldığı ya da kapalı olduğu bir haldir. Bilincin bir diğer önemli türü, rüya ve trans gibi bilinç durumlarının yer aldığı değişmiş bilinçlilik durumlarıdır.
Uyanıklık, bireyin çevresindeki olayların farkında olma durumu; bilinçlilik ise, bireyin hem çevresinin hem de iç dünyasının farkında olma durumudur. Yani uyanıklığın içinde bilinçlilik de vardır. Bilinçlilik, düşünme, hatırlama, öğrenme ve problem çözme gibi bilişsel işlevlerin yanı sıra duyguları ve istekleri de içerir.
Uyku, bilincin azaldığı ya da kapalı olduğu bir haldir. Uyku sırasında kişi çevresindeki olayların farkında değildir ve bilişsel işlevler yavaşlar. Ancak uyku sırasında da bilinçlilik tamamen ortadan kalkmaz. Örneğin, rüya görme, uyku sırasında bilinçliliğin bir işaretidir.
Değişmiş bilinçlilik durumları, rüya ve trans gibi bilinç durumlarının yer aldığı bir grup bilinçlilik türüdür. Bu durumlarda, bilincin normal işleyişi değişir ve birey farklı bir gerçeklik algısı yaşar. Rüya görme, uyku sırasında görülen ve genellikle gerçekçi olmayan görüntüler, sesler ve duyguların yer aldığı bir bilinçlilik durumudur. Trans ise, hipnoz veya meditasyon yoluyla ulaşılabilen ve kişinin uyanık olduğu ancak bilincinin değiştiği bir bilinçlilik durumudur.
Sosyal psikoloji, bireyin grup ve toplum içindeki davranışlarını ele alan bir bilim dalıdır. Sosyal psikologlar, bireylerin düşüncelerinin, duygularının ve davranışlarının başkaları tarafından nasıl etkilendiğini ve insanların birbirleriyle nasıl etkileşim kurduklarını incelerler.
Sosyal biliş, bireyin diğer insanlar, gruplar ve toplumlar hakkındaki bilgileri seçme, yorumlama, analiz etme, hatırlama ve kullanma sürecidir. Sosyal biliş, insanların başkalarını nasıl algıladıklarını, onlarla nasıl etkileşim kurduklarını ve onlara nasıl tepki verdiklerini etkiler. Örneğin, bir kişi başkalarının kendisini beğendiğine inanıyorsa, onlarla daha fazla etkileşime girmeye ve onlara daha olumlu tepkiler vermeye eğilimlidir.
Sosyal etki, bir kişinin başkalarının düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını etkileme sürecidir. Sosyal etkide, iki temel tür vardır: uyma ve uyumluluk. Uyma, bir kişinin başkalarının düşüncelerine veya davranışlarına uyum sağlama eğilimidir. Uyumluluk ise, bir kişinin başkalarının beklentilerine uyum sağlama eğilimidir.
Video Linkleri:Sosyal etki, bir kişinin veya grubun, başka bir kişinin veya grubun davranışlarını etkileme veya değiştirme sürecidir. Sosyal etkinin birçok farklı türü vardır ve bunlar bilgisel, kuralsal ve uyma davranışları olarak sınıflandırılabilir.
Bilgisel sosyal etki, bir kişinin veya grubun, başka bir kişinin veya grubun davranışlarını etkilemek için doğru veya doğru olduğu düşünülen bilgileri kullanmasıdır.
Kuralsal sosyal etki, bir kişinin veya grubun, başka bir kişinin veya grubun davranışlarını etkilemek için kuralları veya yaptırımları kullanmasıdır.
Uyma davranışı, bir kişinin veya grubun, başka bir kişinin veya grubun davranışlarına uyma eğilimidir.
Davranış, birinin yaptığı veya yapmadığı bir şeydir. Sosyal etkenler, bir kişinin davranışını etkileyen dış faktörlerdir. Sosyal etkenlere örnek olarak şu unsurlar verilebilir;
Sosyal Etki Deneyi
Sosyal Etki ve Davranış
Sosyal Etki Nedir?
İnsanların tutumları, inançları ve davranışları, yaşadıkları kültürel ortam tarafından büyük ölçüde etkilenir. Bu makalede, kültürün insanların davranışlarını nasıl etkilediği tartışılmaktadır.
Sosyal şemalar, insanların belirli durumlarda nasıl davranması gerektiğine dair zihinsel şablonlardır. Bu şemalar, insanların çevrelerini anlamlandırmalarına ve onlara uygun şekilde tepki vermelerine yardımcı olur. Örneğin, bir iş toplantısında insanların ciddi ve resmi bir şekilde davranmaları beklenirken, bir arkadaş partisi bir arkadaş partisinde insanların daha rahat ve eğlenceli bir şekilde davranmaları beklenir.
Kültür ve davranış arasındaki ilişki karmaşıktır ve birçok faktöre bağlıdır. Bu faktörlerden bazıları şunlardır:
Kültür, insanların davranışlarını birçok şekilde etkiler. Sosyal şemalar, medyanın etkisi ve değerler sistemi gibi faktörler, insanların belirli durumlarda nasıl davranmaları gerektiğine dair beklentileri belirler. Bu beklentiler, insanların davranışlarını şekillendirir ve onları belirli şekilde hareket etmeye yönlendirir. Kültür ve Davranış Arasındaki İlişki Toplumsal Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet Rolleri