15.-17. yüzyıl felsefesi, skolastik düşünceden modern düşünceye geçişin yaşandığı önemli bir dönemdir.
15.-17. yüzyıl felsefesi, Rönesans ve Reformasyon hareketlerinin etkisiyle ortaya çıkan, skolastik düşünceden kopuşun yaşandığı ve modern düşüncenin temellerinin atıldığı bir dönemdir. Bu dönemde, bilimsel keşifler, çeviri faaliyetleri ve ekonomik gelişmeler gibi çeşitli faktörler, düşünce dünyasında önemli değişimlere yol açmıştır.
15.-17. yüzyılda, skolastik düşünceden kopan ve modern düşüncenin temellerini atan birçok önemli düşünür ve filozof ortaya çıktı. Bu filozofların bazıları şunlardır:
Filozof | Doğum-Ölüm Tarihleri | Önemli Eserleri |
---|---|---|
Machiavelli | 1469-1527 | Prens |
Kopernik | 1473-1543 | Göksel Kürelerin Devinimleri Üzerine |
More | 1478-1535 | Ütopya |
Montaigne | 1533-1592 | Denemeler |
Bacon | 1561-1626 | Yeni Organon |
Shakespeare | 1564-1616 | Hamlet, Macbeth, Romeo ve Juliet |
Galileo | 1564-1642 | İki Yeni Bilim Dalı |
Hobbes | 1588-1679 | Leviathan |
Descartes | 1596-1650 | Meditasyonlar |
Pascal | 1623-1662 | Düşünceler |
Spinoza | 1632-1677 | Etika |
Locke | 1632-1704 | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme |
Newton | 1643-1727 | Principia Mathematica |
Leibniz | 1646-1717 | Monadoloji |
Bu dönemde felsefe, bilimsel yöntemin etkisiyle büyük bir dönüşüm geçirmiştir. Skolastik felsefenin otoriteye dayalı düşünce yapısı yerini, deney ve gözleme dayalı bilimsel yönteme bırakmıştır. Bu dönüşüm, felsefenin konusunu ve yöntemini değiştirmiştir.
Hümanizm, insanı merkeze alan ve aklın önemini vurgulayan bir düşünce akımıdır. Bu akım, skolastik felsefenin dogmatik yapısına karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Hümanistler, insanın özgür iradesine ve yaratıcılığına inanmışlardır. Ayrıca, sanat ve edebiyatın önemini vurgulamışlardır.
Hümanizm, Rönesans döneminin en önemli düşünce akımlarından biri olmuştur. Bu akım, felsefe, sanat ve edebiyat alanlarında büyük bir etki yaratmıştır. Hümanist düşünürlerin eserleri, daha sonraki dönemlerdeki düşünürleri de etkilemiştir.
Bilimsel yöntem, deney ve gözleme dayalı olarak bilgi edinme yöntemidir. Bu yöntem, skolastik felsefenin otoriteye dayalı düşünce yapısına karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bilimsel yöntemin temelleri, 16. yüzyılda Francis Bacon ve Galileo Galilei tarafından atılmıştır.
Bilimsel yöntem, modern bilimin temelini oluşturmuştur. Bu yöntem, sayesinde bilim insanları, doğa olaylarını daha doğru bir şekilde açıklayabilmişlerdir. Bilimsel yöntem, günümüzde de bilimsel araştırmalarda kullanılmaya devam etmektedir.
Kartezyen felsefe, René Descartes tarafından geliştirilen bir felsefi sistemdir. Descartes, felsefenin temel sorununun "varoluş" olduğunu savunmuştur. Bu sorun için matematiksel bir yöntem kullanarak bir çözüm aramıştır. Descartes'ın felsefesi, modern felsefenin temellerini oluşturmuştur.
Kartezyen felsefe, modern felsefenin en önemli sistemlerinden biridir. Bu sistem, aklın ve mantığın önemini vurgulamıştır. Descartes'ın felsefesi, daha sonraki dönemlerdeki düşünürleri de etkilemiştir.
Hukuk felsefesi, hukukun temel kavramlarını ve ilkelerini inceleyen bir felsefe dalıdır. Bu dal, hukukun doğası, amacı ve sınırları gibi konuları ele almaktadır. Hukuk felsefesi, 16. yüzyılda Hugo Grotius tarafından temelleri atılmıştır.
Hukuk felsefesi, hukukun temellerini ve ilkelerini inceleyen önemli bir felsefe dalıdır. Bu dal, hukukçulara ve siyasetçilere hukukun anlamını ve amacını daha iyi anlamalarında yardımcı olmaktadır.
Ek Kaynaklar:15-17. yüzyıl felsefesi, Rönesans ve Reform hareketleriyle birlikte Avrupa'da büyük bir değişim ve dönüşüm döneminin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde, skolastik düşüncenin egemenliği sona ermiş ve modern düşüncenin temelleri atılmıştır.
15-17. yüzyılda bilimin gelişmesi, felsefe üzerinde önemli bir etkiye sahip olmuştur. Kopernik, Galileo ve Newton gibi bilim adamlarının çalışmaları, evrenin yapısı ve işleyişi hakkındaki geleneksel görüşleri sorgulamış ve yeni bir bilimsel anlayışın ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Bilimsel çalışmaların felsefe üzerindeki en önemli etkilerinden biri, gözlem ve deney yönteminin benimsenmesidir. Gözlem ve deney, felsefenin geleneksel olarak kullandığı akıl yürütme ve mantık yöntemlerine ek olarak, bilgi edinmenin ve doğruluğu sınamanın güvenilir yolları olarak kabul edilmiştir.
Bilimsel çalışmaların bir diğer önemli etkisi de, matematiksel hesaplamaların felsefeye girmesidir. Matematik, doğanın yasalarını ve evrenin işleyişini açıklamada önemli bir araç olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Bilimsel çalışmaların felsefe üzerindeki bir diğer önemli etkisi de, bilimsel yöntemin geliştirilmesidir. Bilimsel yöntem, gözlem, deney, hipotez ve matematiksel hesaplamalar gibi adımlardan oluşan bir bilgi edinme ve doğrulama sürecidir.
15-17. yüzyılda bilimin gelişmesi, felsefe üzerinde önemli bir etkiye sahip olmuştur. Gözlem, deney, matematiksel hesaplamalar ve bilimsel yöntem gibi yeni bilgi edinme ve doğrulama yöntemlerinin benimsenmesi, modern düşüncenin temellerinin atılmasını sağlamıştır.
Youtube Linki; https://www.youtube.com/watch?v=_eJXOCK0m28 Diğer Kaynaklar; * [Bilimsel Devrim ve Felsefe](https://www.bilimfelsefesi.org/bilimsel-devrim-ve-felsefe/) * [Bilimsel Yöntem ve Felsefe](https://www.felsefe.gen.tr/bilimsel-yontem-ve-felsefe/) * [Matematik ve Felsefe](https://www.matematikfelsefesi.org/)15-17. yüzyıl felsefesi, Rönesans ve Reformasyon dönemlerinde Avrupa'da ortaya çıkan yeni düşünce akımlarının etkisiyle gelişmiştir. Bu dönemde, geleneksel Aristotelesçi felsefeye karşı bir tepki olarak, yeni bir bilim anlayışı ve insan merkezli bir felsefe ortaya çıkmıştır.
15. yüzyılda, Nicolaus Copernicus, geleneksel Yeryüzü merkezli evren modelini eleştirmiş ve Güneş merkezli bir evren modeli ortaya atmıştır. Kopernik'in çalışmaları, daha sonra Galileo Galilei ve Johannes Kepler tarafından desteklenmiş ve geliştirilmiştir.
Kopernik'in fikirleri, evren hakkındaki geleneksel anlayışı değiştirmiş ve bilimsel devrimin başlamasına yol açmıştır.
16. yüzyılda, Francis Bacon, Aristoteles'in "tümdengelim" yöntemine karşı "tümevarım" yöntemini savunmuştur. Bacon, bilimsel araştırmada olguların bir araya getirilmesi ve belli bir kurala göre düzenlenmesi gerektiğini düşünüyordu.
Bacon'un çalışmaları, bilimsel araştırmanın sistematik bir şekilde yürütülmesini sağlamış ve modern bilimin temellerinin atılmasına katkıda bulunmuştur.
16. yüzyılda, Galileo Galilei, hareket yasaları konusunda önemli çalışmalar yapmıştır. Galileo, cisimlerin hareketini matematikle açıklayan ilk bilim insanıdır. Ayrıca, Galileo, gezegenlerin hareketini incelerken, Kopernik'in Güneş merkezli evren modelini destekleyen kanıtlar sunmuştur.
Galileo'nun çalışmaları, modern fiziğin temellerinin atılmasına katkıda bulunmuş ve bilimsel devrimin ilerlemesini hızlandırmıştır.
17. yüzyılda, René Descartes, "Düşünüyorum, öyleyse varım" ilkesiyle bilginin kesinliğini ve nesnelliğini savunmuştur. Descartes, felsefeyi matematiğin kesinliğine dayandırmaya çalışmış ve madde ve ruh arasındaki ayrımı vurgulamıştır.
Descartes'in çalışmaları, modern felsefenin gelişimi üzerinde etkili olmuştur. Descartes'ın felsefesi, sonraki filozoflar tarafından eleştirilmiş ve geliştirilmiştir.
17. yüzyılda, Isaac Newton, hareket yasaları ve evrensel çekim yasasıyla mekaniği ve fiziği kökten değiştirmiştir. Newton'un çalışmaları, modern bilimin temellerini atmış ve bilimsel devrimin doruk noktasını oluşturmuştur.
Newton'un çalışmaları, modern fiziğin ve matematiğin gelişimi üzerinde büyük bir etki yaratmıştır. Newton'un fikirleri, günümüzde bile bilimsel araştırma ve teknolojik gelişmelerde kullanılmaya devam etmektedir.
İnsan varlığı, her şeyden önce, anlama yetisiyle, yani aklıyla donanmış bir varlıktır. Dolayısıyla, insan için en önemli şey, aklını mükemmelleştirmektir. Bu, aynı zamanda, en büyük insani mutluluk olan kutluluğa da ulaşmanın yoludur. Kutluluk, Tanrı'yı sezgisel olarak bilmekten doğan ruh huzurundan başka bir şey değildir ve aklımızı mükemmelleştirmek, Tanrı'yı, onun sıfatlarını ve onun doğasının zorunluluğundan kaynaklanan edimlerini (eylemlerini) anlamakla mümkündür.
İnsan, doğanın bir parçasıdır ve doğa yasaları, insan doğasını kendine itaat etmeye ve hemen hemen her yola başvurarak kendisiyle uyumlu olmaya zorlar. Bu nedenle, doğada kötü olduğuna karar verdiğimiz veya var olma ve akıl temelli bir yaşam sürme çabasına ket vuracağını düşündüğümüz her şeyden kendimizi daha güvende hissedeceğimiz bir yol tutup uzaklaşmalıyız.
Kendi hayrına olacağını düşündüğü her şeyi yapabilmek, mutlak anlamda, herkesin en doğal hakkıdır. Bu hak, insanın doğasının gereğidir. Ancak, mutlak hakka sahip olmak, aynı zamanda, doğayı ve akıl temelli bir yaşamı anlamak için çaba gösterme sorumluluğunu da beraberinde getirir.
Aklımızı mükemmelleştirmek, aynı zamanda, bize kötülüğü tanıma ve ondan uzak durma bilgisini de verir. Spinoza, kötülüğün, aklımızı mükemmelleştirmemizi ve akli bir yaşamı doya doya yaşamamızı engelleyen her şey olduğunu belirtir. Bu tür şeyler, bizi doğamızdan uzaklaştırır ve bize zarar verir.
İnsanın doğasının bir parçası olması ve onun ortak düzenine uyması imkânsızdır. İnsan, doğasının anlaştığı bireyler arasında yaşıyorsa bu durum onun etkinlik gücüne yardımcı olacak ve onu besleyecektir. Ancak, doğasının hiç anlaşamadığı bireyler arasında yaşıyorsa kendi doğasını büyük ölçüde değiştirmeden kendisini onlara uyduramaz. Bu nedenle, cahiller arasında yaşayan özgür bir insan mümkün mertebe onların yapacağı iyiliklerden uzak durmaya bakar.
Sadece özgür insanlar birbirlerinin kadrini bilir. Sadece onların birbirlerine yararı dokunur ve çok güçlü bir dostluk bağıyla birbirlerine sımsıkı bağlıdırlar. Böyle insanlar birbirlerine besledikleri aynı yoğunluktaki sevgiyle karşılıklı yardımlaşmak için çabalarlar.
Spinoza'nın ahlak görüşüne göre, akli bir yaşam sürmek, insanın doğasının gereğidir ve en büyük mutluluğa ulaşmanın yoludur. Bu, ancak, doğa yasalarını ve insan doğasını anlamakla mümkündür. Akli bir yaşam sürmek, aynı zamanda, özgürlük, sevgi ve dostluğa ulaşmanın da yoludur.