İlk Türk İslam Devletlerinde yönetim, töre, kut ve şûra etrafında şekillenmiş; hükümdarın görevleri arasında adalet, refah ve danışma ön planda olmuştur.
İlk Türk İslam devletleri, Orta Asya'da kurulan ve İslam dinini benimseyen devletlerdir. Bu devletler arasında Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular ve Türkiye Selçukluları yer almaktadır.
İlk Türk İslam devletlerinde yönetim anlayışı, töre, kut ve şûra etrafında şekillenmiştir. Töre, Türklerin gelenek ve göreneklerini içeren hukuk sistemidir. Kut, hükümdarın ilahi gücü ve yetkisini temsil eder. Şûra ise, hükümdarın kararlarını alırken danıştığı meclistir.
İlk Türk İslam devletlerinde hükümdar, devletin başı ve ordunun komutanıydı. Hükümdar, ülkenin refah düzeyini yükselterek ülkeyi bayındır hâle getirmeli, bilge ve akıllı olmalı, adaletle hükmetmelidir. Halka karşı şefkatli ve merhametli olmalı, karar verirken üstün yetkilerine rağmen birilerine danışmalı, halkın şikâyetlerini dinlemelidir.
İlk Türk İslam devletlerinde hükümdarlık sembolleri arasında tıraz, hilat, çetr, hutbe ve menşur yer almaktadır. Tıraz, Abbasi halifelerinin hâkimiyet sembolü olarak Türk hükümdarlarına gönderdikleri elbisenin adıdır. Hilat, Abbasi halifeleri tarafından hükümdara gönderilen külah, kemer, kılıç, para, bayrak vb. hediyelerin bütünüdür. Çetr, saltanat şemsiyesidir. Hutbe, cuma ve bayram namazlarında hükümdarın adının, unvanının ve lakaplarının imam tarafından okunup dua edilmesine verilen isimdir. Menşur, Abbasi halifelerinin, Türk hükümdarlarının iktidarını onayladıklarına dair gönderdikleri belgedir.
İlk Türk İslam devletlerinde yönetim anlayışı, töre, kut ve şûra etrafında şekillenmiştir. Hükümdar, devletin başı ve ordunun komutanıydı. Hükümdarın görevleri arasında ülkenin refah düzeyini yükseltmek, bilge ve akıllı olmak, adaletle hükmetmek, halka karşı şefkatli ve merhametli olmak, karar verirken üstün yetkilerine rağmen birilerine danışmak ve halkın şikâyetlerini dinlemek yer almaktadır. İlk Türk İslam devletlerinde hükümdarlık sembolleri arasında tıraz, hilat, çetr, hutbe ve menşur yer almaktadır.
Türklerin İslamiyet'i kabul etmesiyle birlikte idari ve askerî alanlarda yaşanan yeniliklerin yanında, sanat çalışmaları ile dil ve edebiyat alanlarında da önemli değişimler görülmüştür. İlk Türk İslam devletlerinin yönetim anlayışı ilk Türk devletlerindeki yönetim anlayışından da etkilenerek devam etmiştir. İlk Türk devletlerindeki kut anlayışı bu dönemde İslami bir anlam kazanarak Allah'ın takdiri veya Allah'ın nasibi anlayışına dönüşmüştür.
İlk Türk devletlerindeki Türk cihan hâkimiyeti düşüncesi, İslam'ın cihat anlayışıyla bütünleşmiş, bu düşünce, İslam'ın dünyaya barış, huzur ve adalet getireceği inancına dönüşmüştür. Türk hükümdarları; kağan yerine sultan, yabgu yerine de melik gibi unvanları kullanmaya başlamış, bağımsızlık sembolleri olarak da halife adına hutbe okutmuşlardır.
İslamiyet öncesi Türk devletlerindeki Gök Tanrı'dan verildiğine inanılan kut anlayışı, İslamiyet'in kabulüyle birlikte hükümdarın Allah'ın yeryüzündeki temsilcisi olarak kabul edilmesiyle devam etmiştir. İlk Türk devletlerinde olduğu gibi Türk İslam devletlerinde de hükümdar, halkın refah ve güvenliğini sağlamakla yükümlüydü. Hükümdar aynı zamanda saray, hükûmet, ordu ve adalet olmak üzere dört kurumun da başıydı.
İlk Türk İslam devletlerinde sultan, sarayda oturur ve ülkeyi buradan yönetirdi.
*Saray büyük bir yapı olduğu için burada birçok görevli çalışırdı. Bu görevlilerin en önemlileri arasında, hükümdarın halk ve saray görevlileri arasındaki ilişkilerini düzenleyen ve kendisine hacib adı verilen kişiler vardı.
*Haciblerin başında bulunan kişilere ise has hacib denilirdi.
*Sarayın günlük işlerini ise kapucubaşı yürütürdü.
İlk Türk İslam Devletleri Saray Görevlileri
İslamiyet öncesi Türk devletlerinde siyasi, askerî, kültürel ve ekonomik meselelerin görüşülüp karara bağlandığı toy (kurultay) adı verilen meclislerin yerini, ilk Türk İslam devletlerinde divan adı verilen ve günümüzdeki Cumhurbaşkanlığı Kabinesi gibi çeşitli dairelerden oluşan bir kurum alırdı. Bu divanların birleşmesiyle oluşan Divan-ı Saltanat'ın (büyük divan) başında hükümdarın birinci derecede yardımcısı olan vezir bulunur, devlet meseleleri bu divan- da görüşülüp karara bağlanırdı. Karahanlılarda vezire yuğruş, Gaznelilerde ise hâce-i büzürg denilirdi.
İlk Türk İslam devletlerinin taşra teşkilatı da merkez teşkilat gibi çeşitli kademelerden oluşmaktaydı. Merkezde bulunan vezir, ülkeyi idari bakımdan eyaletlere, eyaletleri ise vilayetlere ve kazalara ayırırdı. Her eyaletin başında vali, vilayetin başında valinin yardımcısı olan vali naibi, kazaların başında ise daimi olarak ikamet eden kadı bulunurdu.
İlk Türk İslam Devletlerinde Eyalet Teşkilatı
İlk Türk İslam devletleri, Türklerin İslamiyet'i kabul etmesiyle birlikte yönetim anlayışında da bir takım değişiklikler yaşamışlardır. Bu değişiklikler arasında, kut anlayışının değişmesi, hükümdarın rolünün güçlenmesi, divan sisteminin kurulması ve taşra teşkilatının oluşturulması yer almaktadır.
Türk Islam devletlerinin teşkilatlan, İslamiyet öncesinde Türk devletlerinin devlendirme geleneği ve deneyimlerinden daha farklıdır. Bu dönemde, İslamiyet'in etkisinin de görünmesiyle birlikte, devlet teşkilatında değişiklikler yaşanmıştır.
Türk Islam devletlerinde hükûmetin başında hükümdar yer almaktaydı. Hükümdar, ülkeyi yönetmek, adaleti saşlamak ve düzeni sağlamakla yükümlüydü. Hükümdarın göreveleri, İslamiyet öncesindeki Türk hükûmdarlarına benzemektedir.
Türk Islam devletlerinde hükümdar, çeşitli unvanlar kullanmaktaydı. Bunlan arasında en bilinenleri "sultan", "hakan" ve "melik" unvanlarıdır. Bu unvanlar, hükümdarın gücü ve mevkiini sembolize etmekteydi.
Divan, Türk Islam devletlerinde devlet işlerinin görüşilüp karara bağlandığı yerdi. Divanda, hükümdar, vezirler, kadılar ve diğer görevliler toplanıp, devletin önemli konulanlarını tartaşırlardı. Divan, devletin işleyişinde önemli bir yer tutmaktaydı.
Türk Islam devletlerinde taşra, hükûmetin merkezinden uzak olan bölgelerdi. Taşrada, hükümdarın atadığı görevliler tarafından idare edilmekteydi. Bu memurlar, müllik, askerî ve adlî göveleri yerine getürecekle yükümlüydü.
Taşrada, çeşitli görevliler bulunmaktaydı. Bu görevliler arasında, şıhne, melik, amid, amil ve muhtesip gibi memurlar yer almaktaydı. Bu memurlar, devletin işleyişinde önemli bir yer tutmaktaydı.
Türk Islam devletlerinde ordu, çok önemli bir yere sahipti. Ordu, devleti düşmanlarından kolumek ve devletin sınırlanını korumak ile görevliydi. Türk Islam devletlerinin orduları, cesurli, deneyimli ve iyi silahlandırılmıştı.
Türk Islam devletlerinin orduları, çeşitli birliklerde oluşmaktaydı. Bu birliklerde, süvariler, piyadeler, okçular ve diğer askerler yer almaktaydı. Ordular, hükümdarın komutası altında bulunmaktaydı ve devletin güvenliğinden sorumluydu.
Türk Islam devletlerinin teşkilatlan, İslamiyet öncesinde Türk devletlerinin devlendirme geleneği ve deneyimlerinden daha farklıdır. Bu dönemde, İslamiyet'in etkisinin de görünmesiyle birlikte, devlet teşkilatında değişiklikler yaşanmıştır. Bu değişiklikler arasında, hükûmetin güçlenmesi, divanın kurulması ve taşranın düzenlenmesi gibi konular yer almaktaydı.
Türk Islam devletlerinin teşkilatlan, devletin işleyişinde önemli bir yer tutmaktaydı. Bu teşkilatlan, devletin güvenliğini sağlamak, adaleti saşlamak ve düzeni kolamaya yardımcı olmaktaydı. Türk Islam devletlerinin teşkilatlan, diğer devletlere örnek teşkil etmiş ve tarih boyunca önemli bir yere sahip olmuştur.
KaynaklarOsmanlı Devleti, kuruluşundan yıkılışına kadar geçen süreçte yönetim anlayışında önemli değişiklikler yaşamıştır. Bu değişiklikler, devletin iç ve dış koşullarına göre şekillenmiş ve Osmanlı'nın yönetim yapısının dönüşümüne yol açmıştır.
Klasik Dönem'de Osmanlı Devleti, merkezî bir yönetim anlayışına sahipti. Padişah, devletin başında mutlak otoriteye sahipti ve son sözü o söylerdi. Padişaha yardımcı olmak için divan adı verilen bir meclis bulunuyordu. Divan, vezirler, kadılar ve ulema gibi devlet ileri gelenlerinden oluşuyordu.
19. yüzyılın ortalarında, Osmanlı Devleti iç ve dış sorunlarla karşı karşıya kaldı. Bu sorunları çözmek için Sultan Abdülmecit, Tanzimat Fermanı'nı ilan etti. Tanzimat Fermanı, Osmanlı'da modern anlamda anayasacılığın başlangıcı oldu. Fermanla, kanun gücünün üstünlüğü ilk defa padişah tarafından kabul edildi ve padişah kendi haklarını sınırlandırdı.
Tanzimat Dönemi'nde, Osmanlı'da merkezî yönetim güçlendirildi. Divan kaldırıldı ve yerine Heyet-i Vükela (Bakanlar Kurulu) getirildi. Eyalet sisteminde de değişiklikler yapıldı. Vali ve taşradaki diğer görevlilerin görev ve yetkileri belirlendi. Taşra meclislerinde Müslüman ve gayrimüslimlere belirli bir üye bulundurma hakkı verildi.
1876 yılında, Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi üzerine Kanun-i Esasi (Osmanlı Anayasası) ilan edildi. Kanun-i Esasi, Osmanlı'da meşruti yönetime geçişi sağladı. Meşruti yönetimde, padişahın yetkileri sınırlandırıldı ve meclis kuruldu. Meclis, halk tarafından seçilen mebuslardan oluşuyordu. Meşrutiyet Dönemi'nde, merkezî yönetimde büyük bir değişiklik olmadı. Ancak, hükûmetin padişah karşısındaki durumu yasal olarak güçlendi.
1908'de, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin önderliğinde II. Meşrutiyet ilan edildi. Meşruti yönetim yeniden tesis edildi ve anayasa değiştirildi. Hükûmetin yetkileri daha da genişletildi. Meclis, daha fazla yetkiye sahip oldu ve hükûmeti denetleyebildi. II. Meşrutiyet Dönemi'nde, merkezî yönetimde önemli bir değişiklik olmadı. Ancak, hükûmetin padişah karşısındaki durumu güçlendi ve meclis daha etkili hale geldi.
Osmanlı Devleti'nde yönetim anlayışı, devletin iç ve dış koşullarına göre değişmiştir. Klasik Dönem'de merkezî bir yönetim anlayışı hakimken, Tanzimat Dönemi'nde modern anlamda anayasacılık başlamıştır. I. Meşrutiyet Dönemi'nde meşruti yönetime geçilmiş ve II. Meşrutiyet Dönemi'nde ise hükûmetin yetkileri genişletilmiş ve meclis daha etkili hale getirilmiştir.
Ek Kaynaklar: * Osmanlı Devleti'nde Yönetim Anlayışının Evrimi * Osmanlı Devleti Yönetim Anlayışı * Osmanlı'da Yönetim Anlayışının Dönüşümü### Osmanlı Devleti’nde Devlet TeşkilatıOsmanlı Devleti'nin yönetim sistemini anlamak için, devlet teşkilatı hakkında bilgi edinmek gerekir. Bu makalede, Osmanlı Devleti'nde devlet teşkilatının nasıl yapılandığı, hangi kurum ve kuruluşların bulunduğu ve bunların görevleri hakkında bilgi verilecektir.
Osmanlı Devleti'nin en önemli kurumu olan Divan-ı Hümayun, padişahın başkanlığında toplanan bir meclisti. Divan, yasama, yürütme ve yargı yetkilerine sahipti ve devletin işlerini görüşüp karara bağlardı.
Divan üyeleri arasında sadrazam, vezirler, defterdar, nişancı, kadıasker ve yeniçeri ağası gibi üst düzey devlet görevlileri yer alıyordu.
Saray, padişahın özel hayatının geçtiği ve devlet işlerinin yürütüldüğü yerdi.
Saray üç ana bölümden oluşuyordu:
Osmanlı Devleti'nin başkenti İstanbul'du ve İstanbul dışındaki bütün topraklar taşra olarak adlandırılırdı.
Taşra yönetiminin temelinde tımar sistemi vardı. Taşra teşkilatı yönetim birimi olarak eyaletlerden oluşurdu. Eyaletler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar da köylere ayrılırdı.
Salyâneli eyaletlerde iltizam sistemi, salyânesiz eyaletlerde ise tımar sistemi uygulanmıştır.
Bunların dışında iç işlerinde serbest dış işlerinde merkeze bağlı imtiyazlı (ayrıcalıklı) bazı eyaletler de vardı (Şema 1.8).
Osmanlı Devleti'nde devlet teşkilatı, padişahın başkanlığındaki Divan-ı Hümayun, saray ve taşra teşkilatı olmak üzere üç ana bölümden oluşuyordu. Divan-ı Hümayun, devletin yasama, yürütme ve yargı yetkilerine sahipti ve devletin işlerini görüşüp karara bağlardı. Saray, padişahın özel hayatının geçtiği ve devlet işlerinin yürütüldüğü yerdi. Taşra teşkilatı ise, başkent İstanbul dışındaki toprakların yönetiminden sorumluydu.
Osmanlı Devleti'nde Devlet TeşkilatıOsmanlı Devleti, 14. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar varlığını sürdüren bir imparatorluktu. Devlet ve ordu teşkilatı, imparatorluğun uzun ömrü boyunca birçok değişikliğe uğradı. Bu değişiklikler, imparatorluğun siyasi, ekonomik ve askeri koşullarına göre şekillendi.
Osmanlı Devleti'nin devlet teşkilatı, merkez teşkilatı ve taşra teşkilatı olmak üzere iki ana bölümden oluşuyordu. Merkez teşkilatı, başkentte bulunan ve imparatorluğun yönetimini yürüten kurumlardan oluşuyordu. Taşra teşkilatı ise, başkent dışındaki bölgelerde bulunan ve merkez teşkilatının emirlerini yerine getiren kurumlardan oluşuyordu.
Merkez teşkilatının başında padişah bulunuyordu. Padişah, mutlak yetkilere sahipti ve imparatorluğun tüm yönetim işlerini o yürütüyordu. Padişaha yardımcı olmak için çeşitli vezirler ve divanlar bulunuyordu. Vezirler, padişahın yakın danışmanlarıydı ve imparatorluğun önemli meselelerini görüşüp kararlaştırırlardı. Divanlar ise, belirli konularda karar almak için toplanan kurullardı. En önemli divanlar arasında Divan-ı Hümayun, Divan-ı Adliye ve Divan-ı Harbiye bulunuyordu.
Taşra teşkilatı, eyaletler, sancaklar ve kazalardan oluşuyordu. Eyaletler, imparatorluğun en büyük idari birimleriydi. Her eyaletin başında bir vali bulunuyordu. Sancaklar, eyaletlerin alt birimleriydi. Her sancağın başında bir sancak beyi bulunuyordu. Kazalar ise, sancakların alt birimleriydi. Her kazanın başında bir kaza müdürü bulunuyordu.
Osmanlı Devleti'nin ordu teşkilatı, kara kuvvetleri, deniz kuvvetleri ve hava kuvvetleri olmak üzere üç ana bölümden oluşuyordu. Kara kuvvetleri, imparatorluğun en büyük ve en önemli askeri gücüydü. Kara kuvvetleri, piyade, süvari ve topçu birliklerinden oluşuyordu. Deniz kuvvetleri, imparatorluğun deniz sınırlarını korumak ve deniz ticaretini güvence altına almak için kurulmuştu. Deniz kuvvetleri, gemilerden ve denizcilerden oluşuyordu. Hava kuvvetleri ise, imparatorluğun en yeni ve en küçük askeri gücüydü. Hava kuvvetleri, uçaklardan ve pilotlardan oluşuyordu.
Osmanlı Devleti'nin devlet ve ordu teşkilatı, imparatorluğun uzun ömrü boyunca birçok değişikliğe uğradı. Bu değişiklikler, imparatorluğun siyasi, ekonomik ve askeri koşullarına göre şekillendi. Osmanlı Devleti'nin devlet ve ordu teşkilatı, imparatorluğun güçlenmesinde ve uzun süre varlığını sürdürmesinde önemli bir rol oynadı.
Mustafa Kemal Atatürk, kurulacak olan Yeni Türk Devleti’nin yeni temellere dayanan farklı nitelikte bir devlet olmasını istiyordu. Bunun için de ulusal egemenliğe dayanan tam bağımsız yeni bir devlet kurmayı hedeflemişti.
Büyük Millet Meclisi'nin 23 Nisan 1920'de açılmasıyla birlikte halkın iradesi Meclis'e yansımış ve devlet yönetiminde köklü bir değişiklik yapılmıştır. Meclis, millî iradenin tek merkezi hâline gelmiştir.
1921 Anayasası'yla (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) Türkiye Devleti adını alan devlette, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu belirtilmiştir. 1 Kasım 1922 tarihinde saltanat kaldırılmış ve Cumhuriyet yönetimine geçiş için bir adım daha atılmıştır.
Atatürk'ün ulus devlet anlayışı; “Sınırlarımız içerisinde yaşayan bütün unsurlarla birlikte ülkenin refah düzeyini artırmak ve uygar bir toplum olarak yaşamak.” şeklindedir.
İstanbul'un işgali ve Meclis-i Mebusan'ın kapatılması üzerine, Mustafa Kemal Paşa Ankara'da yeni bir meclisin açılması gerektiğini ifade etmiştir. 23 Nisan 1920'de açılan Büyük Millet Meclisi’nde “Büyük Millet Meclisi’nin üstünde bir güç yoktur.” denilerek egemenliğin millete ait olduğu vurgulanmıştır. 1 Kasım 1922'de TBMM’nin 308 numaralı kararı ile saltanat ile halifelik birbirinden ayrılarak saltanatın kaldırılması kabul edilmiştir.
Video: Türkiye Cumhuriyeti'nin Kuruluşu23 Nisan 1920'de kuruluş temelleri atılan, 29 Ekim 1923'te ise fiilen kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet teşkilatı, halk tarafından seçilen devlet başkanı ve milletvekilleri tarafından yürütülmektedir.
23 Nisan 1920'de açılan Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk meclisidir. Savaş döneminde hazırlanan 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile yeni Türk devletinin ilk anayasası oluşmuştur. 1921 Anayasası'nda temel hak ve hürriyetlere yer verilmemiş, 29 Ekim 1923'te, 1921 Anayasası'nda yapılan değişiklikle, 1. Maddede "Türkiye Devleti'nin hükûmet biçimi cumhuriyettir." denilerek devletin yeni yönetim şekli cumhuriyet olarak belirlenmiştir.
11 Ağustos 1923'te açılan 2. Büyük Millet Meclisi, cumhuriyetin ilk meclisidir. 1924 Anayasası ile temel hak ve hürriyetler genişletilmiş ve kamu yönetimi esasları belirlenmiştir.
Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet başkanıdır. Halk tarafından 5 yıllığına seçilir. Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisini kullanır, yasaları veto eder ve anayasayı korur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti'nin yasama organıdır. Halk tarafından 5 yıllığına seçilen 600 milletvekilinden oluşur. TBMM, kanunlar yapar, bütçeyi onaylar ve hükümeti denetler.
Hükümet, Türkiye Cumhuriyeti'nin yürütme organıdır. Cumhurbaşkanı tarafından atanan başbakan ve bakanlardan oluşur. Hükümet, kanunları uygular, bütçeyi harcar ve ülkeyi yönetir.
Yargı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsız bir organıdır. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve diğer mahkemelerden oluşur. Yargı, adaleti sağlar ve hukukun üstünlüğünü korur.
Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet teşkilatı, halk tarafından seçilen devlet başkanı, milletvekilleri ve yargıçlardan oluşmaktadır. Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisini kullanır, yasaları veto eder ve anayasayı korur. TBMM, kanunlar yapar, bütçeyi onaylar ve hükümeti denetler. Hükümet, kanunları uygular, bütçeyi harcar ve ülkeyi yönetir. Yargı, adaleti sağlar ve hukukun üstünlüğünü korur.
Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ile birlikte cumhurbaşkanı hükümetin başı olmuştur. Bakanlar artık cumhurbaşkanına karşı sorumludur.
Türkiye, merkezî idare kuruluşu bakımından; coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre illere; iller de diğer kademeli bölümlere ayrılmıştır.