Evlilik ve boşanma konularını ele alan kapsamlı bir içerik. Evlilik türleri ve boşanmanın nedenleri ve sonuçlarına dair detaylı bilgiler sunuluyor.
Toplumsal kurumlar, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak için ortaya çıkan ve kendi içinde düzenli ve sürekliliği olan kurallarla varlığını sürdüren oluşumlardır. Aile, eğitim, ekonomi, siyaset ve din gibi kurumlar, topluma hizmet eder ve bireylerin hayatını kolaylaştırır.
Toplumsal kurumlar, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak için gereklidir. Toplumsal kurumların olumlu işlevleri, toplumun düzenini ve istikrarını sağlar. Ancak, olumsuz işlevleri de vardır ve bunlar bireylerin özgürlüğünü ve yaratıcılığını engelleyebilir.
Kaynaklar:Evlilik, iki insanın hayatlarını birleştirerek birlikte yaşama kararı almasıdır. Boşanma ise, evliliğin yasal olarak sona erdirilmesidir.
Evlilik, bir kadın ve erkeğin yasalar önünde beraber yaşamaya karar vermesi ve bunu topluma duyurması ile başlayan süreçtir. Boşanma ise, yine yasalar önünde beraber yaşamaktan vazgeçmeleri anlamına gelir.
Evlilik biçimleri farklı şekillerde tanımlanır.
Boşanma nedenleri şunlardır:
Boşanmanın birey ve toplum üzerindeki etkileri şunlardır:
Evlilik ve boşanma, toplumun temel yapı taşlarıdır. Evlilik, aile kurumunun temelini oluştururken, boşanma ise aile kurumunun bozulmasına yol açabilir. Bu nedenle, evlilik ve boşanma kararları dikkatli bir şekilde verilmelidir.
Aile, belirli birtakım görevleri gerçekleştirme yönünden toplumlar arasında benzerlikler göstermekle birlikte her toplum, kendine özgü bir aile biçimini oluşturmaktadır. Bu nedenle zaman içinde değişen çok sayıda aile modeli ortaya çıkmaktadır. Bu çoğulcu anlayış, aile kurumunun tanımlanması ve fonksiyonları konusunda farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Sanayileşmenin henüz tamamlanmadığı toplumlarda aile, kavram olarak “geniş aile” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Oldukça ilginçtir ki “geniş aile” asli yapı özellikleriyle İngiltere’den Kıta Avrupası'na, Orta Doğu’dan Uzak Asya’ya, Afrika’dan Amerika’ya aynı kavramla ifade edilmiştir. Geniş ailede devamlılık öylesine hâkim bir özelliktir ki ailenin kiminle başlayıp kiminle bittiğini belirlemek oldukça güçtür. Geniş ailede yaşlı ve genç, birden fazla kuşak bir aradadır. Bu birliktelik sadece mekânsal değil toplumsal ve ekonomik anlamda da tek merkezlidir. Tek merkezli oluş karar alma ile ilgilidir. Kararlar ailenin en yaşlı erkek üyesi tarafından alınır ve bütün üyeler bu karara uyarlar.
Sanayileşmenin başlangıç safhasında görülen bir aile modeli de “geçiş dönemi geniş aile” olarak adlandırabileceğimiz aile şeklidir. Bu aile aynı hane içinde olmayıp birbirine yakın mekânlarda, birbirine oldukça bağlı şekilde yaşayan ailedir. Kopma henüz tam değildir. Hatta gerektiğinde bir çatı altında yeniden bir araya gelinebilir. Böylece ayrı mekânlara yerleşen aileler bağımsız aile olma iradesi gösterirler.
Sanayileşmesini tamamlamış Batı toplumlarında aile, “Anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan en küçük toplumsal birimdir.” şeklindeki “çekirdek aile” tanımına dönüşmüştür. Batı’da bitişik aile (yeni evlenen karı kocanın bir önceki aileleri) ve akrabalık anlayışı temelden değişmiştir. Yeni kurulan aileler önceki ailelerle bağlarını asgari seviyede tutmaktadırlar. Türkiye’de de çekirdek aile, giderek hâkim aile yapısı olmaktadır. Ancak bizdeki bu aile hâlâ yoğun denebilecek bir bitişik aile ve akrabalık ilişkisi içindedir. Bu nedenle “Batı tipi bağımsız çekirdek aile” olarak değil “bağlantılı çekirdek aile” olarak nitelendirilebilir. Çekirdek aile sanayi toplumunun şekillendirdiği aile tipi olmakla birlikte toplumsal gelişmeler ve değişmeler karşısında bu aile tipi de değişim göstermiştir. Bu değişimin sonuçlarından biri “yeni geniş aile” olarak da adlandırabileceğimiz boşanmış farklı eşlerin boşanmış diğer eşlerle evlenerek bir önceki evliliklerinden gelen çocuklarını da getirerek birlikte oluşturduğu yeni aile modelidir. Bu aile modeli, Amerika’da ve İngiltere’de giderek yaygınlaşmaktadır. Diğeri ise yeni geniş aileye oranla daha fazla ve hızlı yayılım gösteren “tek ebeveynli aile” (eksik aile) modelidir. Bu aile boşanma oranlarının artışı veya birlikte yaşayıp çocuk sonrası terk etme veya terk edilme ile ortaya çıkmaktadır.
Ailenin yapısında meydana gelen değişmeler onun fonksiyon ve rollerini de etkilemiştir. Sanayileşmeyle toplumun ekonomik yapısı kökten değişmiş, aile üretim birimi olmaktan çıkmıştır. Böylece ailenin üretim fonksiyonu aile dışındaki birimlere devredilerek aile üyelerine yeni roller eklenmiştir.
Kadınların modern hayattaki konumları, toplumların modernleşme ve sanayileşme deneyimleriyle yakından ilişkilidir. Hem Batı'da hem de Türkiye'de kadınların toplumsal, siyasal ve kültürel haklarını elde etmek için çeşitli kadın hareketlerini başlattıklarını görüyoruz.
Batı'da kadın hareketlerinin ilk ortaya çıkışı, kadını dışlayan kamusal düzenlemelere karşı bir tepki olarak 18. yüzyılda olmuştur. Kadın hareketleri, üç aşamadan geçerek günümüze gelmiştir.
Türkiye'deki kadın hareketleri de birkaç evreden geçmiştir.
Atatürk, kadın haklarının en büyük savunucularındandı. Kadınların eğitim, çalışma ve siyaset alanında eşit haklara sahip olması gerektiğini savundu.
Türk Medeni Kanunu'nun ilk şeklinde yer alan temel haklar şunlardır:
Türk Medeni Kanunu'nun son şeklinde yer alan temel haklar ise şunlardır:
Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen devrimler, kadınların toplumsal hayata katılımını sağlamıştır. Türk Medeni Kanunu'nda yapılan değişiklikler de kadınların haklarını genişletmiştir. Ancak, kadınların toplumsal hayata tam olarak katılımını sağlayacak daha çok çalışma yapılması gerekmektedir.
Video Linki: https://www.youtube.com/watch?v=0hYf4B906HE (Atatürk ve Kadın Hakları) Kaynak Linki: https://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k732.html (Türk Medeni Kanunu)Eğitim, bireyin toplumsal hayata hazırlanması ile ilgili bir kavramdır. Toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayan kurumlardan biri olan eğitim, teknolojik ve ekonomik hayatın hızla değişmesi ile birlikte daha da önem kazanmıştır. Günümüzde teknolojik olarak örgütlenen bir toplumun bilgili ve becerikli iş gücüne duyduğu ihtiyaç, eğitimi toplumlar için daha vazgeçilmez bir kurum hâline getirmiştir.
Sosyoloji açısından eğitim, sosyalleşmenin bir yönünü oluşturur. Eğitim sürecinde birey hem zihinsel hem de toplumsal bakımdan gelişir. Bu açıdan bakıldığında eğitim; eğitmenlerin diğer bireylerin kişilik gelişimini olumlu yönde etkilemek üzere yaptıkları toplumsal eylemlerdir. Belli bir plan dâhilinde görevlendirilen eğitmenler, eğitim kanalıyla çocukların ve gençlerin bireysel gelişimini, amaçlarını ve hedeflerini yönlendirmeyi amaçlarlar.
Eğitime dair söylenen bu amaçlı, örgütlü ve profesyonel yönlendirme çoğunlukla çocuklara ve yeni yetişen gençlere yöneliktir. Okul, öğrencilere sadece bir öğretim programında öngörülen malumatı aktarmak, oradaki hedefler doğrultusunda bazı yetenek, alışkanlık ve davranışları kazandırmakla sosyalleştirme rolününü yerine getirmiş olmaz. Çocuklar okula gitmekle akademik açıdan donanımlı hâle gelirler ve bazı becerileri kazanırlar. Ancak bu akademik donanımı ve becerileri kazanırken aileden ve diğer toplumsal kurumlardan yapısal olarak farklı olan okul içinde yaşamayı da öğrenirler.
Çocuklar, okulda başka insanları da tanırlar. Farklı davranış kalıpları, farklı alışkanlıklar ve geleneklerle karşılaşırlar. Öğrenciler okulda elde ettikleri formasyon sayesinde daha sonra katılacakları yetişkinler toplumuna nasıl uyum sağlayabileceklerini de öğrenirler.
Eğitim, bireyin toplumsal hayata hazırlanmasında önemli bir rol oynar. Okul, eğitim sürecinde çocuğa bilgi ve beceri kazandırmanın yanı sıra, onu toplum içinde yaşamaya hazırlar. Çocuk okulda farklı insanlarla tanışır, farklı davranış kalıpları ve alışkanlıklar öğrenir. Bu sayede toplum içinde uyum sağlamayı ve işbirliği yapmayı öğrenir.
Kaynaklar: * Atatürk Araştırma Merkezi * Millî Eğitim Bakanlığı * UNESCO EğitimEğitim, bireylerin bilgi, beceri ve tutumlarını geliştirmek için düzenli bir şekilde öğretim ve öğrenme süreçlerinden geçmelerini sağlayan toplumsal bir kurumdur. Eğitim, bireylerin sosyalleşme sürecinde önemli bir rol oynar ve onların toplumsal hayata hazırlanmasına yardımcı olur.
Türkiye'de eğitim sistemi, okul öncesi eğitim, ilkokul, ortaokul, lise ve yükseköğretim olmak üzere beş kademeden oluşmaktadır. Okul öncesi eğitim 3-6 yaş arası çocuklara verilirken, ilkokul 6-14 yaş arası çocuklara verilir. Ortaokul 11-14 yaş arası çocuklara verilirken, lise 15-18 yaş arası gençlere verilir. Yükseköğretim ise 18 yaş ve üzeri öğrencilere verilir.
Eğitim, bireylerin toplumdaki statüsünü ve saygınlığını etkileyen önemli bir faktördür. Genel olarak, eğitim düzeyi yüksek olan bireyler daha yüksek statülere ve daha fazla saygınlığa sahiptir. Eğitim, bireylerin gelir düzeylerini artırarak onların yaşam standartlarını yükseltir. Eğitim, bireylerin özgüvenini artırarak daha mutlu ve üretken olmalarına yardımcı olur.
Eğitim, bireylerin ve toplumun gelişimi için olmazsa olmaz bir unsurdur. Eğitim, bireylerin bilgi, beceri ve tutumlarını geliştirerek onları iş gücüne hazırlar, daha iyi vatandaşlar yapar, sosyalleşme süreçlerine yardımcı olur ve yaşam standartlarını yükseltir. Devletler, eğitim sistemlerine yatırım yaparak gelecek nesilleri daha iyi bir geleceğe hazırlayabilirler.