Türk yazı dilinin tarihî gelişimi, Eski Türk alfabesi, Uygur alfabesi ve Karahanlı alfabesi gibi önemli aşamaları kapsar.
Edebiyat ve tarih, yüzyıllardır iç içe geçmiş iki alandır. Tarih, edebiyatın yararlandığı alanlardan biridir. Sanatçı, konusunu veya ilhamını tarihten alan bir eser oluştururken dönemin gerçekliğini araştırır ve ona uygun yazar. Bunu yaparken bilgilendirmekten çok yaşanmışlık duygusu uyandırmayı amaçlar. Tarihî kişilikleri ve olayları bire bir aktarmak yerine kurgusal unsurlarla bezeyerek anlatır. Böylece tarihî gerçeklik, edebî metinlerde yeniden yorumlanır.
Edebiyat, tarihî olayları ve kişilikleri konu edinebilir. Böylece tarihî gerçekleri daha geniş kitlelere ulaştırabilir ve yaşatabilir. Ayrıca, edebiyat, tarihî olayların ve kişiliklerin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabilir. Örneğin, bir romancı, bir tarihî olayı ele alarak okuyuculara olayın nedenlerini ve sonuçlarını daha iyi kavratabilir.
Tarih, edebiyattan yararlanarak daha ilgi çekici ve anlaşılır hale gelebilir. Edebiyat, tarihî olayları ve kişilikleri daha canlı ve somut hale getirebilir. Ayrıca, edebiyat, tarihî olayların ve kişiliklerin daha iyi yorumlanmasına yardımcı olabilir.
Edebiyat ve tarih, birbirini tamamlayan iki alandır. Edebiyat, tarihî olayları ve kişilikleri konu edinebilir ve böylece tarihî gerçekleri daha geniş kitlelere ulaştırabilir. Tarih ise, edebiyattan yararlanarak daha ilgi çekici ve anlaşılır hale gelebilir.
Din ve edebiyat ilişkisi kadim bir ilişkidir. Edebiyat, insana ait bir duyguyu, düşünceyi, hayali, yorumları, tutumları, gözlemleri dilin imkânlarıyla en güzel şekilde anlatma sanatıdır. Din ise, bireyi mukaddes duygu, ortak şuur ve vicdan etrafında birleştirir. Bunu da büyük oranda sözün büyülü gücünden yararlanarak yapar.
Sanatın ilk örnekleri ayinlerde ortaya çıkmıştır. Şiirin de ilk örnekleri bu ayinlerde söylenmiştir. En azından Türk şiirinin, Şeylan, Sığır ve Yuğ adlarıyla bilinen ayinlerde söylenerek geliştiğini bilmekteyiz. Dolayısıyla buralarda söylenen yahut okunan şiirler de dinî içeriğe sahiptir. Bu dönemde kam, oyun, bahşı ve ozan gibi isimlerle anılan şair; toplumsal hadiseleri destan şeklinde şiire dönüştürmenin yanında, ölenlerin arkasından sagular, lirik duyguları ifade eden koşuklar ve hikmete ilişkin savlar söylemiştir. İslamlaşma öncesi bu tür edebî eserlerde içinde bulunulan dinin değerlerini, inanç esaslarını, ilkelerini ve beslediği duyguyu bulmak mümkündür.
İslam'ın gelişiyle birlikte edebiyat dini amaçlar doğrultusunda gelişmeye devam etmiştir. Bu dönemde, Türk-İslam edebiyatında nazım ve nesir, bütün tür ve şekilleriyle belirlenmiş olup sıkı kurallara bağlanmıştır. Vezinde uzun-kısa, açık-kapalı heceleri esas alan aruzun kabul edilmesi, kafiyesiz şiirin olabileceğinin akla getirilmemesi, söz ve mana sanatlarıy- la estetik söyleyişin sınırlarının ve imkânının belirlenmesi gibi hususlar kesin çizgiler hâlinde ortaya konmuş ve titizlikle uygulanmıştır. Kaside, gazel, mesnevi, rubai ve kıta gibi nazım şekillerinin ve bu nazım şekilleriyle yazılan tevhit, münacat, naat, gazel gibi türlerin divanların içindeki hiyerarşik ma-kamlarıyla kurallara bağlanmış olması, hiçbir şeyi tesadüfe bırakmayan bu tevhit inancının bir sonucudur.
Din ve Edebiyat İlişkisi Hakkında VideoDin ve edebiyat ilişkisi çok yönlü ve karmaşık bir ilişkidir. Bu ilişki, tarih boyunca birçok farklı şekilde yorumlanmıştır. Bazı düşünürler, dinin edebiyatı olumsuz etkilediğini savunurken bazıları ise dinin edebiyata ilham verdiğini ileri sürmüştür.
Türk edebiyatı, Türklerin binlerce yıldan beri oluşturduğu kültürel birikimin bir yansımasıdır. Bu edebiyatın dönemlere ayrılmasında din, dil, siyaset, coğrafya ve kültür gibi unsurlarla birlikte ele alındığında derin köklü medeniyet değişiklikleri etkili olmuştur.
Türk edebiyatı; İslamiyet’in kabulünden önceki Türk edebiyatı, İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatı ve Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatı olmak üzere üç ana dönemde incelenir.
İslamiyet’in kabulünden önceki Türk edebiyatı sözlü ve yazılı dönem olmak üzere ikiye ayrılır.
Başlangıç tarihi kesin olarak tespit edilemeyen sözlü dönemde sav, sagu, koşuk ve destan türünde ürünler verilmiştir.
Türklerin İslamiyet’in kabulünden önceki yaşayış ve kültürlerini yansıtan bu ürünlerde arı bir dil görülür:
Günümüz Türkçesi | Edebi Metin | ||
Yağmur yağıp saçıldı | Türlüğ çeçek suçuldı | ||
Yinçü kapı açıldı | Çından yıpar yuğruşur |
İslamiyet’in kabulünden önceki Türk edebiyatının yazılı dönemine ait en eski ürünler balballardır. Balbal, Eski Türklerde kişinin anılması için mezarının veya bazı kurganların etrafına dikilen mezar taşına verilen isimdir.
Daha sonra Göktürk ve Uygurlara ait metinler gelir. “Türk” sözcüğü yazılı Türk kaynaklarında ilk kez Göktürk Kitabeleri’nde (Orhun Yazıtları) geçmektedir. Türk tarihinde edebî değer taşıyan yazılı ilk kaynak olan bu kitabeler, VIII. yüzyılda dikilmiştir.
Kitabelerde Göktürklerin savaşları, komşularıyla ilişkileri, dönemin yöneticilerinin halka hesap vermesi gibi konular yalın bir dille işlenmiştir:
Günümüz Türkçesi | Edebi Metin | ||
Türk halkı için | Türük bodun üçün | ||
gece uyumadım, | tün udımadım, | ||
gündüz oturmadım. | küntüz olurmadımı. | ||
Kardeşim Kül Tigin ile, | İnim Kül Tigin birle, | ||
iki Şad ile (birlikte) | eki Şad birle | ||
öle- siye yitesiye çalıştım, çabaladım. | ölü yitü kazgantım. |
X. yüzyıldan itibaren kitleler hâlinde İslamiyet’i kabul etmeye başlayan Türkler, İslam kültürü, inancı ve düşüncesinin etkisinde kalarak edebiyatlarında;
İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatı:
olarak üç alt döneme ayrılır.
Bu dönemlerde, Firdevsi, Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Fuzuli, Baki, Nef'i, Nabi, Şeyh Galip gibi büyük şairler ve yazarlar yetişmiştir.
İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatı, 19. yüzyıla kadar devam etmiştir.
Türk edebiyatı, binlerce yıllık geçmişi ve zengin kültürel mirası ile dünyanın en önemli edebiyatlarından biridir. Türk edebiyatı, farklı dönemlerde farklı etkiler altında kalarak sürekli olarak gelişmiş ve değişmiştir. Türk edebiyatı, günümüzde de canlılığını korumakta ve yeni eserlerle zenginleşmeye devam etmektedir.
Türkçenin yazılı belgelerle takip edilemeyen dönemi “Türkçenin karanlık dönemi” olarak adlandırılmaktadır. Yazılı belgelerle takip edilebilen dönemleri ise temelde Eski Türkçe (Göktürk, Uygur, Karahanlı Türkçeleri), Kuzey-doğu Türkçesi (Kıpçak Türkçesi, Çağatay Türkçesi) ve Batı Türkçesi (Eski Anadolu Türkçesi, Osmanlı Türkçesi, Türkiye Türkçesi) şeklinde sıralanmaktadır.
Göktürk Alfabesi: Türklerin kullandığı ilk alfabedir. Göktürklerle beraber, başta Hunlar olmak üzere birçok Türk kavmi tarafından VII-X. yüzyıllar arasında kullanılmıştır. VIII. yüzyıla ait Göktürk Kitabeleri (Or- hun Yazıtları) bu alfabeyle yazılmıştır.
Uygur Alfabesi: Soğd kökenli olan ve bazı değişikliklerle Türkçeye uyarlanan alfabedir. Yaygın kullanım alanı, Uygur Türklerinin yaşadığı Doğu Türkistan bölgesidir. Uygur alfabesi, VIII-XV. yüzyıllar arasında kullanılmıştır. Uygur metinlerinde daha çok Maniheizm ve Budizm dininin esasları konu edilmiştir.
Arap Alfabesi: Türkler, İslamiyet’i kabul ettikten sonra bu dinin metinlerinde gördüğü Arap harfle ini kullanmaya başladı. Bu alfabe, Türklerin yaşadığı pek çok yerde kullanılmıştır.
Türk edebiyatının tarihi, Türk dilinin tarihiyle paralellik göstermektedir. Türkler, tarih boyunca çeşitli alfabeler kullanmış ve farklı bölgelerde yaşamışlardır. Bu durum, Türk edebiyatının zenginleşmesine ve çeşitlileşmesine katkıda bulunmuştur.
Türk yazı dili, uzun bir tarihi geçmişe sahip olan ve sürekli olarak gelişen bir dildir. Bu dil, Türk topluluklarının yaşadığı coğrafyanın farklı bölgelerinde farklı dönemlerde farklı alfabelerle yazılmıştır.
Eski Türk alfabesi, Türk topluluklarının Orta Asya'da yaşadığı dönemlerde kullandığı bir alfabedir. Bu alfabe, 24 harften oluşmaktadır ve soldan sağa doğru yazılmaktadır. Eski Türk alfabesi ile yazılmış birçok önemli eser bulunmaktadır.
Uygur alfabesi, Eski Türk alfabesinden türemiş bir alfabedir. Bu alfabe, 8. yüzyılda Uygur Türkleri tarafından geliştirilmiştir ve 13. yüzyıla kadar kullanılmıştır. Uygur alfabesi ile yazılmış birçok önemli eser bulunmaktadır. Bana göre en önemlisi de Kutadgu Bilig'dir.
Karahanlı alfabesi, Eski Türk alfabesinden türemiş bir diğer alfabedir. Bu alfabe, 10. yüzyılda Karahanlı Türkleri tarafından geliştirilmiştir ve 12. yüzyıla kadar kullanılmıştır. Karahanlı alfabesi ile yazılmış birçok önemli eser bulunmaktadır.
Osmanlı alfabesi, Arap alfabesinden türemiş bir alfabedir. Bu alfabe, 13. yüzyılda Osmanlı Türkleri tarafından geliştirilmiştir ve 1928 yılına kadar kullanılmıştır. Osmanlı alfabesi ile yazılmış çok sayıda önemli eser bulunmaktadır.
Latin alfabesi, Türk alfabesinin günümüzde kullanılan halidir. Bu alfabe, 1928 yılında kabul edilmiş ve o günden bu yana kullanılmaktadır. Latin alfabesi ile yazılmış çok sayıda önemli eser bulunmaktadır.
Türk yazı dili, uzun bir tarihi geçmişe sahip olan ve sürekli olarak gelişen bir dildir. Bu dil, Türk topluluklarının yaşadığı coğrafyanın farklı bölgelerinde farklı dönemlerde farklı alfabelerle yazılmıştır.
Kaynaklar: Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi Türk Dil Kurumu Sözlüğü