Atom kavramının tarihsel gelişimi, Dalton'un bölünmez atom teorisinden Rutherford'un çekirdek modeline kadar önemli dönüm noktaları içerir.
Maddenin temel birimi olan atom, birbiriyle etkileşim halinde bulunan proton, nötron ve elektronların oluşturduğu bir yapıdır. Atom kavramı, birçok bilim insanının çalışmaları sonucu ortaya çıkmış ve zamanla gelişerek bugün bildiğimiz şeklini almıştır.
John Dalton, 1803 yılında yayınladığı atom teorisiyle atomların bölünemeyen, küresel yapıda olduğunu ve aynı elementin atomlarının özdeş olduğunu ileri sürmüştür. Dalton'un atom teorisi, o dönemin şartlarında kabul görmüş ve atomların yapısı hakkında önemli bir adım olmuştur.
J.J. Thomson, 1897 yılında yaptığı katot ışınları deneyleriyle elektronu keşfetmiş ve atomların yapısı hakkında yeni bir teori ortaya koymuştur. Thomson'a göre atom, pozitif yüklü bir kürenin içine gömülü elektronlardan oluşan bir yapıdır. Bu teori, atomların yapısı hakkında daha ayrıntılı bilgi sağlamış ve atom fiziğinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Ernest Rutherford, 1911 yılında yaptığı altın folyo deneyiyle atomların yapısı hakkındaki anlayışımızı kökten değiştirmiştir. Rutherford'un deneyi, atomların büyük çoğunluğunun boşluktan oluştuğunu ve pozitif yükün atomun merkezinde yoğunlaştığını göstermiştir. Bu deney, atomların yapısının Güneş sistemine benzediğini ortaya koymuş ve atom fiziğinin gelişmesinde büyük bir dönüm noktası olmuştur.
Atom kavramının tarihi, bilim insanlarının atomların yapısı hakkında yaptıkları çalışmaların sonucunda gelişen bir süreçtir. Dalton, Thomson ve Rutherford'un atom teorileri, atomların yapısı hakkındaki anlayışımızı şekillendirmiş ve atom fiziğinin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Günümüzde atom fiziği, kuantum mekaniği ve kuantum teorisi gibi alanlarda yapılan çalışmalar, atomların yapısı ve özellikleri hakkında daha ayrıntılı bilgi sağlamaktadır.
Atom anlayışının gelişimi, bilim dünyasında önemli dönüm noktalarına sahiptir. Bu dönüm noktalarının bir kısmı aşağıda sıralanmıştır.
1803 yılında John Dalton, maddelerin atomlardan oluştuğunu ve atomların bölünmez parçacıklar olduğunu savunan atom teorisini ortaya koydu.
Dalton Atom Teorisi'nin varsayımları şunlardır:
1897 yılında Joseph John Thomson, katot ışınları deneyini gerçekleştirdi. Bu deneyde, Thomson, katot ışınlarının elektronlardan oluştuğunu keşfetti. Elektronlar, negatif yüklü parçacıklardır ve atomların temel yapı taşlarından biridir.
1911 yılında Ernest Rutherford, alfa saçılması deneyini gerçekleştirdi. Bu deneyde, Rutherford, alfa parçacıklarının altın atomları tarafından saçıldığını gözlemledi. Bu gözlem, atomların bir çekirdeğe sahip olduğunu ve çekirdeğin pozitif yüklü olduğunu göstermektedir.
1913 yılında Niels Bohr, Bohr atom teorisini ortaya koydu. Bu teori, elektronların çekirdek etrafında belirli yörüngelerde döndüğünü savunmaktadır. Bohr atom teorisinin varsayımları şunlardır:
Atom anlayışının gelişimi, bilim dünyasında önemli dönüm noktalarına sahiptir. Bu dönüm noktalarının bir kısmı yukarıda sıralanmıştır. Atom anlayışının gelişimi, kimya ve fizik gibi bilimlerin gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır.
Atomların uyarılması, elektronların bulunduğu enerji seviyesinden daha üst enerji seviyesine çıkarılması işlemidir. Uyarılmış atomlarda elektronların, bulunduğu enerji seviyesindeki yörüngeden daha alt enerji seviyesindeki yörüngelere geçişinde yaptıkları ışımalara spektrum çizgileri adı verilir. Spektrum çizgilerinin aynı seviyeye inmesi spektrum serisini oluşturur. Uyarılan elektron, bir üst enerji seviyesinden kendi enerji seviyesine 10-8 saniyede geri döner ve dönerken spektrum çizgilerinde görüldüğü gibi ışıma yapar. Atom, ışıma sonucunda dışarıya foton yayınlar.
Spektrum serileri, hidrojen atomunu inceleyip ışınımlara ait spektrum çizgilerini keşfeden bilim insanlarının adlarıyla anılır. Spektrum serilerinden bazıları şunlardır:
Uyarılmış bir elektron, yüksek enerji seviyelerinden temel hâle (n = 1) geçtiğinde oluşan spektrum serisidir. Bu ışınımda morötesi ışınlar yayılır.
Uyarılmış bir elektron, yüksek enerji seviyelerinden 1. uyarılma seviyesine (n = 2) geçtiğinde oluşan spektrum serisidir. Bu ışınımda görünür ışınlar yayılır. İlk gözlemlenen spektrum serisidir.
Uyarılmış bir elektron, yüksek enerji seviyelerinden 2. uyarılma seviyesine (n = 3) geçtiğinde oluşan spektrum serisidir. Bu ışınımda kızılötesi ışınlar yayılır.
Atom, evrenin temel yapı taşlarından biridir. Atomlar, proton, nötron ve elektronlardan oluşur. Protonlar ve nötronlar atom çekirdeğini oluştururken, elektronlar çekirdeğin etrafında dönerler.
Atomların varlığı ilk olarak MÖ 400'lü yıllarda Yunan filozofları tarafından öne sürülmüştür. Ancak, atomların yapısı ve özellikleri hakkında gerçek bir anlayış ancak 19. yüzyılda elde edilebilmiştir.
1803 yılında John Dalton, atomların bölünemeyen küresel parçacıklar olduğunu öne süren atom teorisini ortaya koydu. Dalton'un teorisi, kimyasal reaksiyonların atomların yeniden düzenlenmesi yoluyla gerçekleştiğini açıklıyordu.
1897 yılında Joseph John Thomson, elektronu keşfetti. Elektron, atomun en küçük parçacığıydı ve negatif yüklüydü. Thomson, atomların pozitif yüklü bir küre içinde bulunan elektronlardan oluştuğunu öne sürdü. Bu model, üzüm keki modeli olarak bilinmektedir.
1911 yılında Ernest Rutherford, atomların çekirdekten ve çekirdeğin etrafında dönen elektronlardan oluştuğunu gösteren saçılma deneyini gerçekleştirdi. Rutherford'un deneyi, atomların çoğunlukla boşluk olduğunu ve kütlesinin çoğunun çekirdekte yoğunlaştığını gösterdi.
1913 yılında Niels Bohr, Rutherford'un atom modelini geliştirdi. Bohr, elektronların çekirdeğin etrafında belirli yörüngelerde döndüğünü ve bu yörüngelerin enerji seviyeleri olduğunu öne sürdü. Bohr'un atom modeli, atomların davranışını açıklamakta çok başarılıydı ve günümüzde de kullanılmaya devam edilmektedir.
Atomlar, proton, nötron ve elektronlardan oluşur. Protonlar ve nötronlar atom çekirdeğini oluştururken, elektronlar çekirdeğin etrafında dönerler.
Atomların yapısı, elementlerin özelliklerini belirler. Örneğin, bir elementin atom numarası, o elementin çekirdeğinde bulunan proton sayısını gösterir. Atom numarası aynı olan atomlar aynı elementin atomlarıdır. Elementlerin periyodik tablodaki yerleri, atom numaralarına göre belirlenir.
Atomların özellikleri şunlardır:
Atomlar, evrenin temel yapı taşlarıdır. Atomların yapısı, elementlerin özelliklerini belirler ve atomlar kimyasal reaksiyonlara girebilirler.
Modern atom teorisi, atomların yapısını ve davranışlarını açıklayan bir teoridir. Bohr atom modelinin açıklayamadığı birçok konuda yeni çözüm önerilerinde bulunmuştur.
Louis Victor de Broglie (1892-1987), maddenin dalga-parçacık ikiliğine sahip olduğunu öne sürdü. Buna göre, elektronlar gibi parçacıklar aynı zamanda dalga gibi davranırlar. De Broglie dalga boyu, bir parçacığın dalga özelliğini tanımlayan bir ölçüdür.
Werner Heisenberg (1901-1976), bir parçacığın konumunu ve momentumunu aynı anda kesin olarak bilemeyeceğimizi öne sürdü. Belirsizlik ilkesi, kuantum mekaniğinin temel ilkelerinden biridir.
Görsel 4.7: Werner HeisenbergErwin Schrödinger (1887-1961), elektronların davranışını açıklamak için bir dalga denklemi geliştirdi. Schrödinger denklemi, elektronların yörüngelerini ve enerji seviyelerini belirlemek için kullanılır. Görsel 4.8: Erwin Schrödinger
Modern atom teorisi, atomların yapısını ve davranışlarını açıklamak için güçlü bir teoridir. Bu teori, birçok önemli buluşa ve teknolojik gelişmeye yol açmıştır.
Büyük patlama teorisi, evrenin yaklaşık 13,8 milyar yıl önce çok yoğun ve sıcak bir noktadan kaynaklanan bir patlamayla oluştuğunu öngören evrenin başlangıcı hakkındaki önde gelen bilimsel teoridir. Bu teori, evrenin genişlemesini ve gözlemlenen kozmik mikrodalga arka plan ışımasını açıklar. Ayrıca evrendeki hafif elementlerin bolluğunu da tahmin eder.
Edwin Hubble tarafından 1929 yılında yapılan gözlemler, galaksilerin birbirinden uzaklaştığını göstermiştir. Bu, evrenin genişlediği anlamına gelir. Evrenin genişleme hızı, galaksinin Dünya'dan uzaklığı ile doğru orantılıdır. Bu, Hubble Yasası olarak bilinir.
Evrenin genişlemesi, büyük patlamanın bir sonucudur. Büyük patlamada oluşan enerji, evrenin genişlemesine neden olmuştur. Evrenin genişlemesi bugün de devam etmektedir ve giderek hızlanmaktadır.
Evrenin genişlemesi, kozmik mikrodalga arka plan ışımasının (CMB) oluşmasına neden olmuştur. CMB, evrenin erken dönemlerinden kalma elektromanyetik radyasyondur. CMB, tüm gökyüzünde eşit olarak dağılmış durumdadır ve sıcaklığı yaklaşık 2,7 Kelvindir.
CMB, büyük patlamanın bir kanıtıdır. Büyük patlamada oluşan sıcak gaz, evrenin genişlemesiyle soğudu ve CMB'yi oluşturdu.
Büyük patlama teorisi, evrendeki hafif elementlerin bolluğunu da tahmin eder. Büyük patlamada oluşan ilk elementler hidrojen ve helyumdur. Daha ağır elementler, daha sonra yıldızların içinde oluşan nükleer reaksiyonlar sonucu oluşmuştur.
Evrendeki hafif elementlerin bolluğu, büyük patlama teorisinin doğruluğunu destekleyen bir diğer kanıttır.
Büyük patlama teorisi, evrenin başlangıcı hakkındaki en önde gelen bilimsel teoridir. Bu teori, evrenin genişlemesini, kozmik mikrodalga arka plan ışımasını ve evrendeki hafif elementlerin bolluğunu açıklar. Büyük patlama teorisi, evrenin yaklaşık 13,8 milyar yıl önce çok yoğun ve sıcak bir noktadan kaynaklanan bir patlamayla oluştuğunu öngörmektedir.
Ek Kaynaklar:Evren, içinde bulunan madde ve enerjinin tamamını kapsayan sonsuz büyüklükteki yapıdır. Evrenin sınırlarının olup olmadığı henüz bilinmemektedir. Günümüz teknolojisiyle (teleskoplar, uydular vb.) evrenin görülebilen kısmının çapının, ışığın yaklaşık 93 milyar yılda katedebileceği mesafe olduğu tahmin edilmektedir.
Evrenin oluşumu ve gelişimiyle ilgili en yaygın kabul gören teori büyük patlama teorisidir. Bu teoriye göre, evren yaklaşık 13,8 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan meydana gelmiştir. Bu nokta, patlayarak genişlemeye başlamış ve evrenin oluşumunu başlatmıştır.
Büyük patlama teorisini destekleyen bazı bulgular şunlardır:
Edwin Hubble tarafından keşfedilen evrenin genişlemesi, büyük patlama teorisinin temel bir parçasıdır. Hubble, uzaktaki gökadaların Dünya'dan uzaklaştığını ve uzaklıklarının artmasıyla hızlarının arttığını gözlemlemiştir.
Evrenin genişlemesinin nedeni, büyük patlama sırasında oluşan kinetik enerjidir. Evrenin genişlemesi, sürekli olarak hızlanmaktadır.
Evrenin geleceği, genişlemesinin nasıl devam edeceğine bağlıdır. Üç olası senaryo şunlardır:
Evrenin geleceği, hala araştırılan ve tartışılan bir konudur.
Evren, sürekli olarak keşfedilen ve öğrenilen bir yerdir. Bilim insanları, evrenin oluşumu ve geleceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için çalışmalarını sürdürmektedirler.
Evrenin Oluşumu ve Gelişimi The Big Bang TheoryBu bölümde kuarklar ve leptonlar olmak üzere iki temel parçacık türünü öğreneceğiz. Kuarklar, proton ve nötron gibi hadronları oluşturan temel parçacıklardır. Leptonlar ise elektron, müon ve tau gibi temel parçacıklardır.
Kuarklar, altı çeşittir: yukarı, aşağı, tılsım, acayip, üst ve alt. Kuarklar, üçlü gruplar halinde birleşerek baryonları ve ikili gruplar halinde birleşerek mezonları oluştururlar. Proton ve nötron, baryonlara örnektir. Pion ve kaon ise, mezonlara örnektir.
Baryonlar, üç kuarktan oluşan temel parçacıklardır. Proton ve nötron, baryonlara örnektir.
Mezonlar, iki kuarktan oluşan temel parçacıklardır. Pion ve kaon, mezonlara örnektir.
Leptonlar, altı çeşittir: elektron, müon, tau ve bunların nötrinoları. Leptonlar, temel parçacıklardır ve tek başlarına bulunabilirler. Elektron, müon ve tau, elektrik yüküne sahiptir. Nötrinolar ise, elektrik yüküne sahip değildir.
Elektronlar, en yaygın lepton türüdür. Elektronlar, atomların etrafında dönerler ve atomlara elektrik yükü verirler.
Müonlar, elektronlardan daha ağırdır ve daha kısa ömürlüdür. Müonlar, kozmik ışınlarda bulunur ve parçacık hızlandırıcılarında üretilir.
Tau'lar, müonlardan daha ağırdır ve daha kısa ömürlüdür. Tau'lar, parçacık hızlandırıcılarında üretilir.
Nötrinolar, elektrik yüküne sahip olmayan leptonlardır. Nötrinolar, çok zayıf etkileşimlere sahiptir ve bu nedenle tespit edilmeleri çok zordur. Nötrinolar, nükleer reaksiyonlarda ve parçacık hızlandırıcılarında üretilir.
Kuarklar ve leptonlar, temel parçacık türleridir. Kuarklar, proton ve nötron gibi hadronları oluşturan temel parçacıklardır. Leptonlar ise elektron, müon ve tau gibi temel parçacıklardır.
Bu bölümde, Büyük Patlama teorisi ve evrenin oluşumu hakkındaki bilgiler yer almaktadır. Ayrıca, maddenin ve antimaddenin özellikleri ve aralarındaki ilişki de açıklanmaktadır.
Büyük Patlama teorisi, evrenin başlangıcına ilişkin en yaygın bilimsel açıklama olup, evrenin yaklaşık 13,8 milyar yıl önce çok yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini ileri süren bir teoridir. Bu patlama sonrasında, evren genişlemeye ve soğumaya başladı. Bu genişleme ve soğuma günümüzde de devam etmektedir.
Büyük Patlama teorisinin en önemli kanıtlarından biri, evrendeki kozmik mikrodalga arka plan ışımasıdır. Bu ışıma, evrenin tüm uzayını dolduran ve Büyük Patlamadan kalma bir elektromanyetik ışımadır. Bu ışıma, Büyük Patlamadan yaklaşık 380.000 yıl sonria oluştuğu sanılmaktadır.
Her maddenin veya parçacığın karşıtı var olup, bu karşıt maddelere antimadde, karşıt parçacıklara antiparçacık denir. Örneğin, protonun karşıtı antiproton, nötronun karşıtı antinötrondur. Antimadde kavramı ilk kez 1928 yılında Paul Dirac tarafından ortaya atılmıştır. Dirac, elektronun karşıtı olan bir parçacık tespit etmiş olup, elektronla karşıtını kıyasladığında bunların kütle, spin ve yük büyüklüğlerinin aynı fakat yüklerinin zıt işaretli olduğunu belirledi. Daha sonra bu kuralın tüm parçacılar için geçerli olduğu ortaya konulmuştur.
1932 yılında Carl Anderson tarafından elektronun karşıtı deneysel olarak bulunmuş ve elektronun karşıtına pozitron denilmektedir. Carl Anderson tarafında sis odasında gözlemlenen ilk pozitron izleri aşağıdaki resimde yer almaktadır.
Büyük Patlama teorisi ve evrenin oluşum sürecleri hakkındaki bilgiler, insanlık için önemli bir bilimsel keşif olmuştur ve günümüzde de araştırmalar bu alanda devam etmektedir. Ayrıca, maddenin ve antimaddenin özellikleri ve aralarındaki ilişki daha iyi anlaşılmış olup, bu alandaki çalışmalar devam etmektedir.
Ek Kaynaklar: * Büyük Patlama Teorisi Hakkında Video * Büyük Patlama Teorisi Hakkında Makale * Antimadde Hakkında MakaleRadyoaktivite, kararsız hâldeki atom çekirdeklerinin tanecik veya elektromanyetik ışın yayarak kararlı hâle geçmesi olayıdır. Enerjinin ışıma yoluyla ortaya çıkması, radyoaktif ışıma veya radyasyon olarak isimlendirilir.
Kararlı atom çekirdekleri, radyoaktif bozunma özellikleri yok denecek kadar azdır. Bütün atom çekirdekleri, radyoaktif bozunma yaparak kararlılık kuşağı bölgesine geçiş yapma eğilimindedir. Kararlılık kuşağına geçiş, nötronların protona dönüşmesi veya protonların nötronlara dönüşmesiyle gerçekleşir. Proton sayısının 83’ten büyük olduğu bölgede bulunan çekirdekler kararsız hâldedir. (Görsel 4.19)
Alfa ışıması, helyum çekirdeğinin (alfa parçacığının) çekirdekten ayrılmasıdır. Beta ışıması, bir nötronun bir proton ve bir elektrona dönüşerek çekirdekten ayrılmasıdır. Gama ışıması, çekirdeğin enerji seviyesinin değişmesi sonucu açığa çıkar. Alfa parçacığı iki proton ve iki nötrondan oluşur ve pozitif yüklüdür. Beta parçacığı bir elektron ve bir antinötrinodan oluşur ve negatif yüklüdür. Gama ışını, elektromanyetik bir dalgadır ve nötr yüklüdür.
Nükleer fisyon, ağır bir çekirdeğin iki veya daha küçük çekirdeğe bölünmesi olayıdır. Nükleer füzyon, iki veya daha küçük çekirdeğin birleşerek daha ağır bir çekirdek oluşturması olayıdır. Nükleer fisyon ve füzyon reaksiyonları çok büyük miktarda enerji açığa çıkarır. Bu nedenle, nükleer enerji santrallerinde nükleer fisyon reaksiyonları kullanılır (Görsel 4.20). Nükleer füzyon reaksiyonları ise henüz ticari olarak kullanılmamaktadır, ancak üzerinde çalışmalar devam etmektedir.
Nükleer Enerji ve Radyoaktivite Nükleer GüvenlikRadyoaktivite, atomların çekirdeklerinde gerçekleşen ve enerji açığa çıkaran doğal bir süreçtir. Bu süreçte, kararsız atomlar kararlı atomlara dönüşür.
Alfa bozunumunda, çekirdekten bir alfa parçacığı (2 proton ve 2 nötron) fırlar. Bu bozunum sonucunda, atom numarası 2 ve kütle numarası 4 azalır.
Beta bozunumunda, çekirdekten bir beta parçacığı (elektron veya pozitron) fırlar. Beta- bozunumunda, atom numarası 1 artar ve kütle numarası değişmez. Beta+ bozunumunda, atom numarası 1 azalır ve kütle numarası değişmez.
Gama ışın bozunumunda, çekirdekten bir gama ışını (yüksek enerjili elektromanyetik radyasyon) fırlar. Bu bozunum sonucunda, atom numarası ve kütle numarası değişmez.
Radyoaktif bozunma sırasında, atomlar enerji kaybederler. Bu enerji, fırlayan parçacıkların kinetik enerjisi ve gama ışınlarının enerjisi olarak açığa çıkar.
Radyoaktif ömür, bir radyoaktif maddenin yarısının bozunarak kararlı bir maddeye dönüşmesi için geçen zamandır. Radyoaktif ömür, bozunma sabiti ile ters orantılıdır.
Radyoaktivite, doğada bulunan önemli bir olgudur. Bu olgu, enerji üretimi, tıp ve diğer alanlarda kullanılmaktadır. Ancak, radyoaktivitenin tehlikeleri de vardır. Bu nedenle, radyoaktif maddelerle çalışırken gerekli önlemler alınmalıdır.
Radyoaktivite Nedir? Türleri ve Kullanım Alanları Radyoaktivite Nedir? Türleri ve Kullanım AlanlarıRadyoaktivite, atom çekirdeğinin kendiliğinden parçalanması veya dışarıdan bir etki ile parçalanması sonucu radyasyon yaymasıdır.
Atom çekirdeğinin kendiliğinden radyasyon yayması doğal radyoaktiflik olarak adlandırılır. Doğal radyasyon kaynakları şunlardır:
*Atom çekirdeğinin dışarıdan bir etki ile radyasyon yayması yapay radyoaktiflik olarak adlandırılır. Yapay radyasyon kaynakları şunlardır:
*Yayılan radyasyonun türüne veya etkisine göre radyasyon ikiye ayrılır.
Bu tür radyasyonun enerjisi çok yüksektir ve atomları iyonlaştırabilir. İyonlaştırıcı radyasyonun doğal kaynakları şunlardır:
*İyonlaştırıcı radyasyonun yapay kaynakları şunlardır:
*Bu tür radyasyonun enerjisi çok daha azdır ve atomları iyonlaştıramaz. İyonlaştırıcı olmayan radyasyonun doğal kaynağı Güneş'tir. Güneş'ten yayılan radyo dalgaları, mikrodalgalar, kızılötesi ışınlar, görünür ışınlar ve morötesi ışınlar (yakın) iyonlaştırıcı olmayan radyasyondur. Cep telefonu, mikrodalga fırın, televizyon gibi birçok teknolojik alet iyonlaştırıcı olmayan radyasyon kaynağıdır.
İyonlaştırıcı olmayan radyasyon tehlikeli değildir. Ancak bazı hastalıkların oluşumunda rol oynayabilir.
Radyasyonun canlılar üzerindeki etkisi, radyasyonun türüne ve dozuna bağlıdır.
İyonlaştırıcı radyasyonun canlılar üzerindeki etkileri şunlardır:
*İyonlaştırıcı olmayan radyasyonun canlılar üzerindeki etkileri şunlardır:
*Radyasyondan korunmak için şunlar yapılabilir:
*Nükleer enerji, atom çekirdeğinin parçalanması veya atom çekirdeklerinin birleşmesi sonucunda oluşan enerjidir.
Nükleer enerjinin avantajları şunlardır:
*Nükleer enerjinin dezavantajları şunlardır:
*Nükleer silahlar, atom çekirdeğinin parçalanması veya atom çekirdeklerinin birleşmesi sonucu oluşan enerjiyi kullanan silahlardır.
Nükleer silahların tehlikeleri şunlardır:
*Nükleer silahların yasaklanması ve yok edilmesi için yapılan çalışmalara nükleer silahsızlanma denir.
Nükleer silahsızlanmanın önemi şunlardır:
*Radyasyon tehlikeli bir olgudur. Ancak radyasyondan korunmak için önlemler alınabilir. Nükleer enerji temiz bir enerji kaynağıdır. Ancak nükleer enerjinin kullanımı sırasında dikkatli olmak gerekir. Nükleer silahlar çok tehlikelidir. Nükleer silahsızlanma dünya barışı için çok önemlidir.
Radyasyon, enerjinin bir şekilde yayılması veya dalgalanmasıdır. Radyasyonun birçok çeşidi vardır. Bunlar arasında iyonlaştırıcı radyasyon ve iyonlaştırıcı olmayan radyasyon olmak üzere iki ana tür bulunur.
İyonlaştırıcı olmayan radyasyon, hücrelere zarar vermez. Bu radyasyon türüne günlük hayatta sıkça maruz kalınır. Doğal iyonlaştırıcı olmayan radyasyon; yer kabuğunda bulunan elementlerde, yapı malzemelerinde, toprakta yetişen gıda maddelerinde, kayaçlarda, suda ve havada bulunur. Uzaydan gelen kozmik ışınlar, Güneş'ten gelen morötesi ışınlar (uzak), X ışınları ve gama ışınları doğal iyonlaştırıcı radyasyondur.
İyonlaştırıcı radyasyon, hücrelere zarar verebilir. Bu radyasyon türü ile günlük hayatta sıkça karşılaşılır. Doğal iyonlaştırıcı radyasyon; yer kabuğunda bulunan elementlerde, yapı malzemelerinde, toprakta yetişen gıda maddelerinde, kayaçlarda, suda ve havada bulunur. Uzaydan gelen kozmik ışınlar, Güneş'ten gelen morötesi ışınlar (uzak), X ışınları ve gama ışınları doğal iyonlaştırıcı radyasyondur. Uranyum, toryum, radyum, aktinyum gibi radyoaktif elementlerden yayılan alfa ve beta parçacıkları, gama ve X ışınları doğal iyonlaştırıcı radyasyondur.
Radyasyondan korunmak için alınabilecek önlemler şunlardır:
Radyasyon, insan sağlığı için tehlikeli bir etkendir. Ancak, radyasyondan korunmak için alınabilecek önlemler vardır. Bu önlemler sayesinde radyasyona maruz kalma riskini azaltmak mümkündür.
Radyasyon ve Radyasyondan Korunma (YouTube videosu) İyonlaştırıcı Radyasyon Hakkında (Dünya Sağlık Örgütü web sitesi)