Sıcaklık artışı, kuraklık, sel, deniz seviyesinin yükselmesi gibi bir dizi soruna yol açmaktadır.
Depremler, yer kabuğunda meydana gelen ani kırılmalar veya mevcut kırıkların hareketleri sonucu oluşan titreşimlerdir.
Depremlerin tehlikeleri ve etkileri şunlardır:
Deprem büyüklüğü ve şiddeti arasındaki ilişkiyi belirleyen kriterler şunlardır:
Depremler sonrasında yaşanabilecek salgın hastalıklar arasında şunlar bulunur:
Depremler, doğal afetler arasında en yıkıcı olanlarından biridir. Depremlerin tehlikeleri ve etkileri, depremin büyüklüğü, şiddeti, meydana geldiği yer ve zaman gibi faktörlere bağlı olarak değişebilir. Depremlerin tehlikelerini ve etkilerini azaltmak için, depreme dayanıklı yapıların inşa edilmesi, insanların deprem konusunda bilinçlendirilmesi ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi gibi önlemler alınabilir.
Ekstrem doğa olayları, küresel iklim değişikliği ve beşerî faaliyetler gibi nedenlerden kaynaklanan, can ve mal kaybına yol açan olaylardır. Bu olaylar, sel, deprem, tsunami, heyelan, kuraklık gibi farklı biçimlerde ortaya çıkabilir.
Depremler, yer kabuğundaki ani kırılmalar sonucu oluşan titreşimlerdir. Tsunamiler ise depremler, heyelanlar veya su altı volkan patlamaları gibi olaylar sonucu oluşan büyük deniz dalgalarıdır. Depremler ve tsunamiler, özellikle kıyı bölgelerinde büyük can ve mal kayıplarına yol açabilir.
Heyelanlar, yer kabuğunun bir bölümünün diğer bir bölüm üzerine kayması veya çökmesi sonucu oluşan olaylardır. Heyelanlar, genellikle aşırı yağışlar, depremler, volkan patlamaları veya beşerî faaliyetler gibi nedenlerden kaynaklanır.
Kuraklıklar, uzun süreli yağış azlığı sonucu oluşan ve su kaynaklarının yetersiz kalmasına neden olan olaylardır. Kuraklıklar, özellikle tarımsal üretimde büyük kayıplara yol açabilir.
Küresel iklim değişikliği ve beşerî faaliyetlerin etkisiyle ekstrem doğa olaylarının sıklığı ve şiddeti artmaktadır. Bu durum, gelecekte daha fazla can ve mal kaybına yol açması muhtemeldir.
Ekstrem doğa olayları, küresel iklim değişikliği ve beşerî faaliyetler gibi nedenlerden kaynaklanan, can ve mal kaybına yol açan olaylardır. Bu olayların sıklığı ve şiddeti artmaktadır. Dolayısıyla, ekstrem doğa olaylarına karşı önlem almak ve uyum sağlamak için çalışmalar yapılması gerekmektedir.
Kaynaklar: * BM Çevre Programı: Küresel Afet Değerlendirmesi 2018 * IPCC: İklim Değişikliği 2014: Sentez Raporu * Ekstrem Doğa Olayları ve Doğa Olaylarının GeleceğiDoğal süreçlerde değişim ve süreklilik bulunmaktadır. Bu süreçlerde meydana gelen değişiklikler, aynı zamanda doğal yaşamı ve beşerî sistemleri de etkilemektedir.
Bilim insanları, levha tektoniğine bağlı olarak kıtaların 400-600 milyon yıllık süreçte tek bir kara parçası hâline geldiğini düşünmektedir. Pangea, jeolojik kayıtlara göre “süper kıta” olarak tabir edilen bu kara parçalarının en son oluşanıdır (300 milyon yıl önce).
Önümüzdeki 200-250 milyon yıllık süreçte bu döngünün tekrarıyla yeni bir süper kıta oluşacağı ve bahsedilen sürecin yarılandığı varsayılmaktadır. Bir sonraki süper kıtanın oluşumuyla ilgili ise dört temel senaryodan bahsedilmektedir. Bu senaryolara göre oluşabilecek kıtalar “Pangea Ultima, Novopangea, Aurica ve Amasia” şeklinde isimlendirilmiştir.
Bilim insanlarına göre Pangea Ultima, Atlas ve Hint okyanuslarının kapanıp Pasifik Okyanusu’nun genişlemesiyle ortaya çıkacaktır. İlerleyen süreçte kuzeye doğru ilerleyen Afrika’nın Avrasya ile çarpışması sonucu mega kıta Euro- africa oluşacak, sonrasında diğer kıtalar da birleşime dâhil olacaktır. Atlas ve Hint okyanusları ise bu kıtalar arasında bir iç deniz olarak kalacaktır.
Süper kıtanın oluşumuna yönelik senaryolardan herhangi birinin gerçekleşmesi; iklimler, yeryüzü şekilleri, su alanları, canlı yaşamı gibi birçok unsurun değişimini beraberinde getirecektir. Jeolojik devirlere ait kayıtlar da bu değişimleri kanıtlar niteliktedir.
Kaynaklar: https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/yeni-super-kita-pangea-ultima-gelmekte-mi https://www.nationalgeographic.com/science/article/tectonic-plates-collide-reassemble-supercontinent-pangea-ultima https://www.youtube.com/watch?v=u5J6Pyp0o34Küresel ısınma ve iklim değişikliği, dünyamızın karşı karşıya olduğu en önemli çevre sorunlarından biridir. Bu sorun, doğal ve beşerî çevreyi olumsuz etkilemekte ve birçok olumsuzluğa yol açmaktadır.
Küresel ısınma, dünyanın ortalama sıcaklığının artmasıdır. Bu artış, sera gazı emisyonlarının artması nedeniyle gerçekleşmektedir. Sera gazları, atmosferde ısıyı hapseden gazlardır. Bu gazların artması, atmosferdeki ısıyı hapsetmekte ve sıcaklıkların yükselmesine neden olmaktadır.
İklim değişikliği, iklimin ortalama durumunda veya değişkenliğinde uzun yıllar boyunca süren istatistiksel değişmelerdir. Bu değişiklikler, doğal süreçler (Güneş’ten gelen enerjinin değişmesi, volkanik faaliyetler vb.) veya beşerî faaliyetlere bağlı olarak gerçekleşir.
Küresel ısınma ve iklim değişikliği, dünyamızın karşı karşıya olduğu en önemli çevre sorunlarından biridir. Bu sorun, doğal ve beşerî çevreyi olumsuz etkilemekte ve birçok olumsuzluğa yol açmaktadır. Bu sorunla mücadele etmek için, sera gazı emisyonlarını azaltmak ve iklim değişikliğine uyum sağlamak için çalışmalar yapılması gerekmektedir.
İklim değişikliği, küresel bir sorun olarak ortaya çıkmış ve ülkeleri ortak bir mücadeleye yönlendirmiştir. Viyana Sözleşmesi ve Montreal Protokolü, ozon tabakasının korunması amacıyla atılan ilk adımlar olmuştur. Bu anlaşmalar, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin hazırlanmasında öncü rol oynamıştır.
BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS), 21 Mart 1994'te yürürlüğe girmiş ve 196 ülke ile Avrupa Birliği'nin taraf olduğu bir anlaşmadır. Sözleşme, taraf ülkeleri sera gazı emisyonlarını azaltma, sera gazı yutaklarını koruma, araştırma ve teknoloji üzerinde iş birliği yapma konularında teşvik etmektedir.
İklim değişikliğine karşı küresel mücadele, ülkelerin ortak çabalarıyla yürütülmektedir. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, bu mücadelenin temelini oluşturmaktadır. Sözleşme, sera gazı emisyonlarının azaltılması, sera gazı yutaklarının korunması ve araştırma-teknoloji iş birliği gibi konularda taraf ülkeleri teşvik etmektedir.
İklim değişikliği, küresel ölçekte sıcaklık ve yağış düzenlerinde gerçekleşen uzun süreli değişikliklerdir. İklim değişikliğinin başlıca nedeni, sera gazlarının atmosfere salınmasıdır. Sera gazları, güneş ışığının Dünya'ya ulaşmasını engelleyen, ancak Dünya'dan uzaya yayılan ısıyı tutan gazlardır. Bu gazların atmosfere salınması, Dünya'nın ortalama sıcaklığının yükselmesine yol açmakta ve küresel iklim değişikliğine neden olmaktadır.
İklim değişikliğiyle mücadele için uluslararası alanda bir dizi anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmaların en önemlisi, 1992 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'dir (BMİDÇS). BMİDÇS, iklim değişikliğinin önlenmesi ve etkilerinin azaltılması için uluslararası işbirliğini teşvik etmeyi amaçlamaktadır.
Kyoto ProtokolüBMİDÇS'nin yürürlüğe girmesinden sonra, 1997 yılında Kyoto Protokolü imzalanmıştır. Kyoto Protokolü, imzalayan ülkelerin sera gazı emisyonlarını belirli oranlarda azaltmayı hedeflemektedir. Protokolün I. Taahhüt Dönemi 2008-2012 yılları arasında uygulanmış, II. Taahhüt Dönemi ise 2020 yılına kadar sürmüştür. Ancak 2020 yılından sonra iklim rejimini düzenlemeyi amaçlayan Paris Anlaşması devreye girdiği için Kyoto Protokolü, işlevini yitirmiştir.
Paris AnlaşmasıParis Anlaşması, 2015 yılında kabul edilen ve 2016 yılında yürürlüğe giren bir uluslararası anlaşmadır. Anlaşmanın amacı, 2020 sonrası süreçte iklim değişikliği tehlikesine karşı küresel sosyoekonomik dayanıklılığın güçlendirilmesi ve sıcaklık artışının Sanayi Devrimi öncesinde olduğu gibi 2 °C'nin altında tutulmasıdır.
İklim değişikliği, küresel bir sorun olup, bu sorunla mücadele için uluslararası işbirliği şarttır. İklim değişikliğiyle mücadele için imzalanan uluslararası anlaşmalar, bu sorunun çözümünde önemli adımlar atılmasına yardımcı olmuştur.
Yararlı Bağlantılar: