İmparatorluklar arasında da büyük etkiler yaratarak Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Rusya ve Osmanlı Devleti gibi büyük güçlerin yapılarını değiştirmiştir
Fransız İhtilali, 18. yüzyılın sonlarında Fransa'da meydana gelen ve Avrupa'yı siyasi, sosyal ve ekonomik olarak derinden etkileyen bir devrimdir.
İhtilal, 1789'da Bastille Hapishanesi'nin basılmasıyla başladı. Daha sonra, Ulusal Meclis kuruldu ve anayasa hazırlandı. 1792'de cumhuriyet ilan edildi. Ancak, cumhuriyet rejimi kısa sürede yıkıldı ve Napolyon Bonaparte yönetime geldi.
Fransız İhtilali, Avrupa tarihinin en önemli olaylarından biridir. Bu ihtilal, eski rejimin yıkılmasına, yeni bir toplumsal düzenin kurulmasına ve özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerinin yayılmasına yol açmıştır.
Fransız İhtilali, Avrupa'da büyük bir etkiye sahipti ve imparatorluklar da bu etkiden nasibini aldı. İhtilal, imparatorlukların yapılarını, yönetim biçimlerini ve toplumlarını etkiledi.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, çeşitli ırk ve mezhepten oluşan bir toplumsal yapıya sahipti. Başbakan Metternich'in (Meternik) mutlakiyetçi yönetiminde bulunan Avusturya, hâkimiyeti altındaki toplumların ihtilal düşüncesini benimsemesinden ve yönetime karşı ayaklanmasından korkmuştur. Nitekim Fransız İhtilali’nin etkisiyle 1848’de Avrupa’da meydana gelen olaylar, bu korkunun haklılığını ortaya çıkarmıştır. 1848’deki olaylarda özgürlük düşüncesinin etkisiyle ülkede mutlakiyetin kaldırılması istenmiştir. Milliyetçiliğin etkisiyle Alman olmayan uluslar da bağımsızlıklarını elde edebilmek üzere harekete geçmiştir.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, 1848 yılındaki olaylardan sonra bir daha asla eskisi gibi olamadı. İmparatorluk, toprak kaybetti, yönetim biçimi değişti ve toplumu parçalandı. Sonuç olarak, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, 1918 yılında dağıldı.
Rusya, XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki toprakları üzerinde genişleme politikası izlemeye başlamış ve aynı bölgede genişlemek isteyen Avusturya ile rakip hâle gelmiştir. Bölgeye hâkim olmak için Slav toplumlarını bir siyasi birlik altında toplamak isteyen Rusya, Panslavizm politikasını uygulamaya başlamıştır. XIX. yüzyılın başlarında ortaya çıkan Panslavizm, Fransız İhtilali’nin getirmiş olduğu milliyetçilik akımıyla Slavlar üzerinde büyük etki yapmıştır.
Rusya, Panslavizm politikasıyla Balkanlar'daki Hristiyan topluluklar arasında bağımsızlık hareketlerini destekledi. Bu destek, Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak kaybetmesine ve zayıflamasına yol açtı. Sonuç olarak, Rusya, Balkanlar'da önemli bir güç haline geldi.
Osmanlı Devleti; çeşitli ırk, din, dil ve kültüre sahip toplumlardan meydana gelmiştir. Fransız İhtilali’yle birlikte milliyetçilik akımı Osmanlı Devleti içerisinde yayılmaya başlamıştır. Bu akım XIX. yüzyılın başlarından itibaren birçok isyanın çıkmasına neden olmuştur.
Osmanlı Devleti, 19. yüzyılda milliyetçilik akımının etkisiyle birçok toprak kaybetmiştir. Bu kayıplar, imparatorluğun zayıflamasına yol açmıştır. Sonuç olarak, Osmanlı İmparatorluğu, 1922 yılında yıkılmıştır.
Sanayi Devrimi, insan ve hayvan gücüne dayalı üretim tarzından makine gücüne dayalı üretim tarzına geçiştir. Bu üretim tarzı XVIII. yüzyıl sonunda İngiltere’de ortaya çıkmış ve zamanla Avrupa’nın diğer ülkelerine yayılmıştır.
Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkmasında Avrupa’daki bilimsel gelişmeler ve teknik buluşlar etkili olmuştur. Teknik gelişmeler o döneme kadar hâkim olan geleneksel üretim tarzını değiştirmiş ve endüstriyel üretim tarzını başlatmıştır.
Bu buluşlar sayesinde seri üretime geçen Avrupa ülkelerinde verimlilik oldukça artmıştır.
Sanayi Devrimi, sosyal hayatta da değişikliklere neden olmuş ve toplumun geleneksel yapısını tahrip etmiştir. Artık büyük üretim yerleri olan fabrikalar, geleneksel hayat tarzını değişikliğe uğratmıştır.
Sanayi Devrimi, Avrupa’yı büyük ölçüde değiştirmiş ve sistemli sömürgecilik faaliyetleri sayesinde tüm dünyaya yayılmıştır. Böylece Avrupa’nın dünyadaki üstünlüğü kesin bir şekilde sağlanmıştır. Bu devrim, XIX. yüzyılın ikinci yarısında başlayan toplumsal hareketlerin de zeminini hazırlamıştır.
Sanayi Devrimi, Avrupa'da 18. yüzyılın sonlarında başlayan ve 19. yüzyıl boyunca devam eden ekonomik ve teknolojik dönüşümdür. Bu dönemde, buhar gücü ve makineleşme sayesinde üretim hızlandı ve malların maliyeti düştü.
Sanayi Devrimi, Avrupa'da birçok önemli değişime yol açtı. Bunlardan bazıları şunlardır:
Sanayi Devrimi, Avrupa'da sömürgeciliğin artmasına yol açtı. Bunun nedeni, Avrupalıların yeni pazarlar ve ham madde kaynakları arayışıydı. Sömürgecilik, Avrupa'nın dünya üzerindeki etkisini artırdı ve birçok olumsuz sonuca yol açtı. Bunlardan bazıları şunlardır:
Sanayi Devrimi ve sömürgecilik, dünya tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu iki olay, Avrupa'nın dünya üzerindeki etkisini artırmasına ve birçok olumlu ve olumsuz sonuca yol açmıştır.
Sanayi Devrimi ve Sömürgecilik19.yüzyılda Avrupa'da yaygınlaşan zorunlu askerlik sistemi, imparatorlukların dağılmasıyla birlikte ulus devletler tarafından benimsendi. Bu sistem, devletlerin askerî gücünü artırdı ve merkezî yapılarını güçlendirdi. Zorunlu askerlik sistemiyle birlikte ordu, milletin okulu olarak değerlendirildi ve askerlere okuma yazma, devletin resmî dili ve devletin temel değerleri öğretildi.
Osmanlı Devleti, çok uluslu yapısı nedeniyle zorunlu askerlik sistemini uygulamakta zorluklarla karşılaştı. Ancak, 19.yüzyılın ortalarında başlatılan Tanzimat hareketleri ile birlikte Osmanlı Devleti de modern bir ordu oluşturmaya çalıştı. Bu amaçla, Avrupa'dan askerî uzmanlar getirildi ve yeni askerlik kanunları çıkarıldı.
1843'te çıkarılan Askerlik Nizamnamesi ile zorunlu askerlik sistemi Osmanlı Devleti'nde uygulamaya konuldu. Bu nizamnameye göre, 20-40 yaş arasındaki tüm Müslüman erkekler askerlik hizmeti yapmak zorundaydı. Askerlik süresi 5 yıl olarak belirlendi.
Zorunlu askerlik sisteminin uygulanması sonucunda Osmanlı Devleti'nin askerî gücü arttı. Ancak, bu sistemin uygulanması sırasında yaşanan aksaklıklar da vardı. Örneğin, bazı bölgelerde zorunlu askerlik sistemine direnç gösterildi. Ayrıca, askerlik hizmeti sırasında askerlerin kötü muameleye maruz kalması gibi sorunlar yaşandı.
Buna rağmen, zorunlu askerlik sistemi Osmanlı Devleti'nin modernleşmesi sürecinde önemli bir rol oynadı. Bu sistem, devletin askerî gücünü artırdı ve merkezî yapısını güçlendirdi.
18. yüzyıldan itibaren Avrupa’da yaşanan siyasi rekabet ve Sanayi İnkılabı, askerî teknolojideki gelişmeleri de hızlandırmıştır. Osmanlı devlet adamları, Avrupa’daki bu yenilikleri takip etmek için büyük çaba göstermiştir. Batı’daki teçhizat, son model silahlar, zırhlı gemiler ve askerî sanayide kullanılabilecek makineler ithal edilmeye başlanmıştır. Bunların benzerleri ülke içinde de üretilmeye çalışılmış ancak başarılı olunamamıştır. Bu nedenle Osmanlılar, askerî teknolojiyi sadece kullanan pozisyonunda kalmıştır.
Sultan III. Selim, Batı tarzında köklü reformlar yapmak istemiştir. Avrupalı devletler karşısında alınan yenilgiler ve sürekli karşı karşıya kalınan saldırılar, III. Selim’i öncelikle askerî reformlar yapmaya zorlamıştır. Bu nedenle ilk olarak Yeniçeri Ocağı’nın modernleşmesi için çalışmalar yapılmıştır. Ayrıca yapılan bu yeniliklere karşı oluşabilecek tepkileri önlemek için de yeniçerilerin maaşları artırılmış ve tam zamanında ödenmiştir.
Fakat bununla yetinmeyen III. Selim, yeni bir ordu oluşturmak istemiştir. Bu nedenle 1792’de Batı tarzında eğitilen ve teçhizatlandırılan Nizam-ı Cedit Ordusu kurulmuştur. Bu ordunun masraflarını karşılamak için de İrad-ı Cedit denilen yeni bir hazine oluşturulmuştur. İlk başta 2.500 kişilik bir güce sahip olan bu birliğin kadrosu, 1806 yılına gelindiğinde 22.685 asker ve 1.590 subaya yükselmiştir.
Bunların bir yarısı İstanbul’da kalırken diğer yarısı Anadolu’nun vilayet merkezlerine dağıtılmıştır. Bu ordunun asker ihtiyacı, Anadolu’daki köylerden temin edilmiş ve askerlik süresi üç yıl olarak belirlenmiştir. İyi yetişmiş silahlı birlikler olan Nizam-ı Cedit Ordusu ile hem İstanbul’da hem de taşrada merkezî idarenin otoritesinin artırılması amaçlanmıştır.
Sultan II. Mahmud Dönemi’nde, Alemdar Mustafa Paşa’nın sadrazamlığı sırasında Nizam-ı Cedit Ordusu örnek alınarak Sekban-ı Cedit isimli bir birlik oluşturulmuştur. Ancak kısa süre sonra çıkan isyan neticesinde Alemdar Mustafa Paşa öldürülerek Sekban-ı Cedit birlikleri dağıtılmıştır. Böylece yeniçeriler, Osmanlı yönetimi üzerindeki güçlerini bir kez daha artırmıştır.
Bu dönemde adam kayırma ve rüşvet gibi yollarla ocağa alınan yeniçerilerin sayısı, kışlalarda bulunan askerlerin sayısından fazla hâle gelmiştir. Yeniçeri Ocağı’ndaki bozulmayı düzeltmek için padişah ve devlet adamları tarafından tedbirler alınmak istenmiştir. Fakat yeniçeriler yapılmak istenen düzenlemelere karşı çıkarak hem eğitim düzenlerini hem de kullandıkları silah ve araç gereçleri, yeni teknolojiyle değiştirmeye yanaşmamıştır. Üstelik başta İstanbul olmak üzere kışlaların bulunduğu yerlerde halktan ve esnaftan haraç almışlar, açtıkları kahvehaneler ve benzeri iş yerleriyle haksız rekabet sonucu büyük kazanç elde etmişlerdir.
Bu konumlarını kaybetmekten korkan yeniçeriler, başta askerlik olmak üzere devletin kurum ve kuruluşlarında yapılmak istenen bütün yeniliklere karşı çıkmıştır. Ayrıca Yeniçeri Ocağı, Sırp ve Yunan isyanlarını bastırmakta da yetersiz kalmıştır.
Sultan II. Mahmud bu durumun önüne geçmek için 1826’da Yeniçeri Ocağı içinde Eşkinci adı verilen talimli tüfekçi birliklerin kurulmasını sağlamıştır. Bu birliğe Yeniçeri Ocağı’nın bir şubesi görüntüsü verilmeye çalışılsa da Eşkinci birliği, talime dayalı bir düzene sahip olduğu için yeni bir askerî teşkilat gibi algılanmıştır.
Bu nedenle yeniçeriler, Eşkincilerin talime başladığı gün İstanbul kahvehanelerinde, olumsuz propaganda yapmaya başlamıştır. Yeniçerilerin ileri gelenleri, yapılan işin kâfirleri taklit ve esas amacın ise Yeniçeri Ocağı’nın yok edilmesi olduğunu savunmuştur. Bu arada yeniçeri olan binlerce esnafın da gelirlerini kaybedeceği söylenerek ayaklanma için uygun bir ortam hazırlanmıştır. Sonunda Eşkinci birliği aleyhinde yapılan tahrikler etkisini göstermiş ve yeniçeriler 1826’da isyan etmiştir.
Sultan II. Mahmud, hızlı bir şekilde olağan üstü konuların görüşüldüğü danışma meclisi olan Meclis-i Meşveret’i toplayarak durum değerlendirmesi yapmıştır. Toplantı sonucunda isyancılara karşı, kuvvet kullanılması yönünde karar çıkmış ve bu karar, ulema tarafından da onaylanmıştır. Hem halkın hem de ulemanın desteğini alan II. Mahmud, yeniçeri kışlalarını topa tutarak ortadan kaldırmıştır.
Osmanlı tarihine “Vaka-i Hayriye” olarak geçen Yeniçeri Ocağı’nın kapatılması, Osmanlı Devleti’nde ordu ve devlet teşkilatındaki modernleşmenin asıl başlangıcı kabul edilmiştir.
Osmanlı Devleti, 18. yüzyıldan itibaren Batı'da yaşanan siyasi rekabet ve Sanayi İnkılabı'nın etkisiyle askerî alanda yenilikler yapmaya çalışmıştır. Bu kapsamda, Nizam-ı Cedit Ordusu ve Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye Ordusu gibi yeni ordular kurulmuş ve Yeniçeri Ocağı kaldırılmıştır.
Bu reformlar, Osmanlı Devleti'nin modernleşmesi açısından önemli adımlar olsa da, ülkenin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik sorunlar nedeniyle tam olarak başarılı olamamıştır.
XIX. yüzyılda, Sanayi Devrimi'nin etkisiyle Avrupa'da ve Osmanlı Devleti'nde sosyal hayatta önemli değişiklikler yaşanmıştır.
Sanayi Devrimi ile birlikte, ulaşım ve haberleşme alanında da önemli gelişmeler yaşanmıştır. Demir yolu ve telgrafın kullanımı, insanların ve malların daha hızlı ve kolay bir şekilde taşınmasını sağlamıştır.
Osmanlı Devleti'nde ilk demir yolu girişimleri, Islahat Fermanı'nın yabancı sermayeye imkân tanımasıyla gerçekleşmiştir.
Osmanlı Devleti'nde telgraf hattı ilk kez 1855'te kurulmuş ve bu hat İstanbul'u Avrupa'ya bağlamıştır. Kısa sürede telgraf, Osmanlı yöneticileri tarafından benimsenen başlıca teknolojik gelişmelerden biri olmuştur.
Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyıldan itibaren Avrupa'daki gelişmeleri yakından takip etmeye başlamıştır. Mevcut ordu ve eğitim düzeninde Batı'yla mücadele edemeyeceklerini anlayan Osmanlı devlet adamları, Avrupa'dan uzmanlar getirtmiştir.
XIX. yüzyılda, Sanayi Devrimi'nin etkisiyle Avrupa'da ve Osmanlı Devleti'nde sosyal hayatta önemli değişiklikler yaşanmıştır. Demir yolu ve telgrafın kullanımı, ulaşım ve haberleşme alanında devrim yaratmıştır. Modern eğitim kurumlarının açılması, yeni nesillerin yetiştirilmesinde önemli rol oynamıştır.
Osmanlı Devleti'nde Sosyal Hayatın Genel ÖzellikleriOsmanlı Devleti, 18. yüzyıldan itibaren Avrupa devletleriyle giriştiği siyasi ve askeri rekabette geride kalmaya başlamıştı. Bu durumda devletin çağdaşlaşma ihtiyacı doğmuştu. Eğitim alanında yapılan reformlar, bu çağdaşlaşma hareketlerinin bir parçasıydı.
1775 yılında İstanbul'da açılan Mühendishane-i Bahr-i Hümâyun, Osmanlı donanmasının ihtiyaç duyduğu mühendis ve gemi yapımcılarını yetiştirmek üzere kurulmuştu. Okulun ilk hocaları arasında Hasan Paşa ve Baron de Tott bulunuyordu.
1734 yılında İstanbul Üsküdar'da açılan Hendesehane, Osmanlı ordusunun ihtiyaç duyduğu subayları yetiştirmek üzere kurulmuştu. Okulun kurucusu, İslamiyet'i kabul ederek Ahmet adını alan Fransız asıllı Kont de Bonneval'di.
1859 yılında İstanbul'da açılan Mekteb-i Mülkiye, Osmanlı Devleti'nin ilk sivil yüksekokuluydu. Okulun amacı, modernleşme hareketinin uygulanması için gerekli olan çağdaş ve bilgili devlet adamlarını yetiştirmekti.
1827 yılında İstanbul Şehzadebaşı'nda açılan Mekteb-i Tıbbiye, Osmanlı Devleti'nin ilk modern tıp okulu olarak kabul edilir. Okulun kuruluş amacı, Asâkir-i Mansûre-yi Muhammediye Ordusunun sağlık alanındaki ihtiyaçlarının giderilmesiydi.
1834 yılında İstanbul Maçka'da açılan Mekteb-i Harbiye, Asâkir-i Mansûre-yi Muhammediye Ordusuna çağdaş askerî ve teknolojik bilgiye sahip subaylar yetiştirmek üzere kurulmuştu.
1795 yılında İstanbul Eyüp'te açılan Mühendishane-i Berr-i Hümâyun, kara kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu mühendis ve teknisyenleri yetiştirmek üzere kurulmuştu.
Osmanlı Devleti'nde eğitim alanında yapılan reformlar, devletin çağdaşlaşma hareketlerinin bir parçasıydı. Bu reformlar sayesinde, devlet modernleşme ihtiyacına cevap verebilecek nitelikli insan gücüne sahip oldu.
Sosyal devlet anlayışı, endüstrileşmenin artmasıyla Almanya'da ortaya çıkmıştır. Bu anlayışa göre devlet, vatandaşlarının refahını sağlamakla yükümlüdür.
Osmanlı Devleti'nde sosyal devlet anlayışı, Sultan II. Abdülhamid döneminde güçlenmiştir. II. Abdülhamid, birçok sosyal yardım kurumu kurmuştur. Bu kurumlar arasında Dârülaceze, Dârülhayr-ı Ali ve Himaye-i Etfal Cemiyeti bulunmaktadır.
Osmanlı Devleti'nde sosyal devlet anlayışının gelişmesinde Avrupa'daki gelişmelerin de etkisi olmuştur. Avrupa'da birçok ülkede sosyal devlet anlayışı benimsenmiş ve sosyal yardım kurumları kurulmuştur.
Osmanlı Devleti'nde emeklilik sistemi ile ilgili ilk kurum, 1866 yılında askerler için kurulan Askerî Tekaüd Sandığıdır. Sultan II. Abdülhamid Dönemi'nde ise 1881'de bütün devlet memurları için Tekaüd Sandığı kurulmuştur. Bu kurum günümüzde Sosyal Güvenlik Kurumu olarak çalışmalarına devam etmektedir.
Ayrıca Sultan II. Abdülhamid Dönemi'nde refah devlet anlayışına uygun bir diğer gelişme de yoksullara aylık bağlanmasıdır. Yoksullara maaş uygulaması, günümüzde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından devam ettirilmektedir.
Sultan II. Abdülhamid döneminde uygulanan sosyal devlet anlayışı, Osmanlı Devleti'nin toplumsal yapısını önemli ölçüde etkilemiştir. Bu anlayış sayesinde birçok sosyal yardım kurumu kurulmuş ve yoksulların ve kimsesizlerin yaşam koşulları iyileştirilmiştir.
Video Linki: Sultan II. Abdülhamid Dönemi'nde Sosyal Devlet Diğer Kaynaklar: Dârülaceze Resmi Sitesi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Hizmetler
Türk tarihinde yüzyıllar boyunca değişime uğramasına rağmen önemini koruyan unsurlar: dil, aile yapısı ve bayraktır.
Türk milleti geçmişte bazı zorunluluklar nedeniyle idari ve siyasi bakımdan birbirlerinden çok uzaklarda kalmıştır. Farklı kültürlerle ve halklarla temas hâlinde olmalarına rağmen Türkler doğudan batıya, kuzeyden güneye az bir lehçe farkıyla aynı dili konuşmayı sürdürmüştür.
Türk aile yapısı, çekirdek aile özelliklerine değil geleneksel aile özelliklerine sahiptir.
Türk millî kültür ve kimliğinin vazgeçilmez bir unsuru olan Türk bayrağı mukaddes kabul edilir.
Kaynaklar