Osmanlı Devleti'nin 16. ve 17. yüzyıllardaki siyasi gelişmeleri arasında Avusturya ve Safevilerle yaşanan mücadeleler ve imzalanan antlaşmalar öne çıkar.
16. ve 17. yüzyıllarda Osmanlı Devleti, Avrupa'da Avusturya ve Safeviler ile, doğuda ise Safeviler ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu mücadeleler, Osmanlı Devleti'nin kaynaklarını tüketmiş ve devlet içindeki sorunların artmasına yol açmıştır.
16. yüzyılın sonlarında Avusturya, Osmanlı Devleti'ne olan haraç ödeme yükümlülüğünü yerine getirmemeye başlamıştır. Bu durum, iki devlet arasında gerilimin artmasına neden olmuş ve 1593-1606 yılları arasında süren Uzun Savaşlar'a yol açmıştır.
Uzun Savaşlar, Osmanlı Devleti'nin zaferiyle sonuçlanmış ve 1606 yılında Zitvatorok Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşma, Avusturya'nın Osmanlı Devleti'ne yıllık vergi ödemesini sona erdirmiş ve iki devlet arasındaki sınırları belirlemiştir.
16. yüzyılın ortalarında, Şah Tahmasb'ın ölümü sonrasında Safevi Devleti'nde iç savaş çıkmıştır. Bu durum, Osmanlı Devleti'nin doğu sınırlarında fırsat yaratmış ve Osmanlılar, 1554 yılında Nahçıvan'ı, 1555 yılında ise Erivan'ı fethetmiştir.
1578 yılında imzalanan Amasya Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Safeviler arasındaki sınırları belirlemiştir. Antlaşma, iki devlet arasında uzun süreli bir barış dönemi sağlamıştır.
16. ve 17. yüzyıllarda Osmanlı Devleti, Avrupa'da Avusturya ve Safeviler ile, doğuda ise Safeviler ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu mücadeleler, Osmanlı Devleti'nin kaynaklarını tüketmiş ve devlet içindeki sorunların artmasına yol açmıştır.
16. yüzyılın sonunda imzalanan Zitvatorok Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Avusturya arasındaki sınırları belirlemiş ve iki devlet arasındaki uzun savaşlara son vermiştir.
1578 yılında imzalanan Amasya Antlaşması ise, Osmanlı Devleti ile Safeviler arasındaki sınırları belirlemiş ve iki devlet arasında uzun süreli bir barış dönemi sağlamıştır.
Osmanlı Devleti, 16. yüzyılın sonlarında ve 17. yüzyılın başlarında, Avrupa ve Ortadoğu'da önemli siyasi ve askeri gelişmeler yaşanmış ve bu gelişmeler Osmanlı Devleti'nin dış ilişkilerini etkilemiştir. Bu dönemde, Osmanlı Devleti, Lehistan, Rusya, Venedik ve İran ile importantesavaşlar ve antlaşmalar imzalamıştır.
Osmanlı Devleti ile Lehistan arasındaki ilişkiler, 17. yüzyılın başlarında bozulmaya başlamıştır. Bunun nedeni, Osmanlılar tarafından 1611'de azledilen Eflak ve Boğdan voyvodalarının, Lehistan'a sığınmaları olmuştur. Ayrıca Kazakların, Osmanlı topraklarına saldırıları da Osmanlı-Lehistan ilişkilerini germiştir. Müstakil bir güç hâline gelen Kazaklar; 1612'den itibaren Özi Limanı, Eflak limanları ve Kılburun havalisi ile Sinop, Kefe, Trabzon ve İstanbul'un kenar semtlerini yağmalamıştır.Kazakların desteğini alan Lehistan, 1615'te Osmanlı Devleti hâkimiyetinde olan Boğdan'a girmiştir. Ardından 1617'de Karadeniz'e yönelen Kazaklar, altmış parçalık Osmanlı donanmasını tahrip etmiştir. Kazakların 1620'de elli bin kişilik bir kuvvetle Kili ve Akkirman dolaylarına düzenledikleri saldırı, Osmanlı Devleti ile Lehistan ilişkilerini tamamen koparmıştır.
Osmanlı Devleti ile Lehistan arasındaki savaşlar, 1621 yılında Hotin Antlaşması ile sona ermiştir. Bu antlaşmaya göre Hotin, Bağdan voyvodalarının idaresine verilecektir. Lehistan, Kazakların saldırılarına engel olacak; Boğdan, Eflak, Erdel ve Macaristan’ın içişlerine müdahale etmeyecek; Kırım hanları ve Boğdan voyvodaları Lehistan ile ilişkilerini eski antlaşmalara uygun olarak sürdürecektir. Buna karşın Osmanlı Devleti de Lehistan topraklarına akınlar düzenlemeyecektir.Lehistan'dan kurtulmak isteyen Kazaklar 1654 yılında Rus Çarlığı'na bağlanmıştır.
Osmanlı Devleti'nin 17. yüzyılda karşı karşıya kaldığı bir diğer stratejik tehdit de Venedik'tir. Sultan IV. Murat Dönemi'nde Venedik yönetimindeki Girit'in bir korsan yatağı hâline gelmesi üzerine Osmanlı-Venedik ilişkileri bozulmaya başlamıştır. Korsan faaliyetlerinin artması sonucu Osmanlı donanması, 1645'te Girit'i kuşatmış fakat ada Osmanlı Devleti yönetimine ancak 1669'da girmiştir.
Osmanlı Devleti ile Venedik arasındaki savaşlar, 1669 yılında Girit'in Osmanlılar tarafından ele geçirilmesiyle sona ermiştir.
İran, 16.yüzyılın başından itibaren Osmanlı Devleti'nin en önemli rakibi olmuştur. Şii mezhebinin merkezi olan İran, Osmanlı Devleti'nin Sünni İslam'ın merkezi olması nedeniyle, Osmanlı'nın bölgedeki etkisini sınırlamak için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Osmanlı Devleti ise İran'ın Anadolu'ya olan yayılma politikalarını önlemek için, İran ile uzun süreli savaşlar yapmıştır. 1514 yılında gerçekleşen Çaldıran Savaşı'nda Osmanlılar zafer kazanmış ve İran'ın Anadolu'ya doğru yayılması durdurulmuştur. Daha sonraki yıllarda Osmanlılar ve İranlılar arasında çeşitli savaşlar yapılmış ve nihayetinde 1639 yılında imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması ile iki ülke arasında barış sağlanmıştır.
Osmanlı Devleti ile İran arasındaki savaşlar, 1639 yılında Kasr-ı Şirin Antlaşması ile sona ermiştir.
17. yüzyılda Osmanlı Devleti, iç ve dış sorunlarla mücadele etti. Dışarıda Avusturya, Lehistan, Venedik ve Rusya gibi güçlü devletlerle savaştı. İçeride ise Celali İsyanları gibi ayaklanmalar yaşadı.
1683 yılında Osmanlı Devleti, Viyana'yı kuşattı. Ancak kuşatma başarısız oldu ve Osmanlı ordusu geri çekildi. Bu yenilgi, Avrupa devletlerini alarma geçirdi ve Kutsal İttifak kuruldu.
Osmanlı Devleti, Kutsal İttifak'a karşı uzun yıllar savaştı. Ancak sonunda 1699 yılında Karlofça Antlaşması'nı imzalamak zorunda kaldı. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, topraklarının önemli bir kısmını kaybetti.
Osmanlı Devleti, Karlofça Antlaşması ile büyük bir güç kaybına uğradı. Avrupa'daki lider konumunu kaybetti ve yeni bir döneme girdi.
Bu dönemde Osmanlı Devleti, Avrupa'daki güç dengelerinin değişmesiyle birlikte yeni bir siyaset izlemeye başlamıştır. Bu siyasetin temel özellikleri şunlardır:
1699 yılında imzalanan Karlofça Antlaşması ile Osmanlı Devleti, ilk kez yabancı devletlerin (İngiltere ve Hollanda) ara buluculuğunu kabul etmek zorunda kalmıştır. Bu kabullenme bir zamanlar hiçbir devleti kendisi ile eşit görmeyen Osmanlı için önemli bir itibar kaybıdır. Aynı zamanda ilk büyük toprak kaybının da yaşandığı Karlofça Antlaşması ile Osmanlı Devleti, bir daha toparlanamayacağı uzun bir savunma dönemine girmiştir. Diplomatik açıdan da güç ve itibar kaybeden Osmanlı Devleti, Karlofça’da ilk kez müzakere yoluyla bir antlaşma imzalamak zorunda kalmıştır. Oysa daha önceki dönemlerde diplomasi- de üstün olan Osmanlı, sürekli olarak kendi şartlarını kabul ettirip antlaşmalarda belirleyici taraf olmuştur.
Karlofça Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin Avrupa'daki güç dengelerinin değişmesi karşısında yeni bir siyaset izlemeye başlamasının en önemli göstergelerinden biridir. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, ilk kez yabancı devletlerin ara buluculuğunu kabul etmek zorunda kalmış ve büyük toprak kayıpları yaşamıştır. Diplomatik açıdan da güç ve itibar kaybeden Osmanlı Devleti, Karlofça’da ilk kez müzakere yoluyla bir antlaşma imzalamak zorunda kalmıştır.
Kutsal İttifak, 1684 yılında Avusturya, Polonya ve Venedik tarafından Osmanlı Devleti'ne karşı kurulan bir ittifaktır. Bu ittifak, Osmanlı Devleti'nin Avrupa'daki ilerleyişini durdurmayı ve topraklarını geri almayı amaçlamaktadır. Kutsal İttifak, 1683 yılında Viyana Kuşatması'nın başarısızlıkla sonuçlanması üzerine kurulmuştur. Bu kuşatma, Osmanlı Devleti'nin Avrupa'da ilerleyişinin durdurulması açısından önemli bir dönüm noktasıdır.
II. Süleyman, 1689 yılında Fazıl Mustafa Paşa'yı sadrazamlığa getirmiştir. Ağır vergilerin bir bölümünü kaldıran Paşa, Yeniçeri Ocağı’nı düzene koy- muştur. İleri görüşlü bir devlet adamı olan Fazıl Mustafa Paşa II. Macaristan Seferi’ndeki Salankamen Savaşı’nda ordunun önünde hücum ederken şehit düşmüştür. Merkezî yönetimde ve orduda yaptığı düzenlemelerin yanı sıra ülke içindeki Hristiyanların yaşam koşullarını iyileştirmek için büyük çaba harcamış, âyanların güçlenmesini engellemiştir.
Fazıl Mustafa Paşa, Osmanlı Devleti'nin zor bir dönemden geçtiği bir zamanda sadrazamlık yapmış önemli bir devlet adamıdır. Ağır vergilerin bir bölümünü kaldırarak, Yeniçeri Ocağı’nı düzene koyarak ve ülke içindeki Hristiyanların yaşam koşullarını iyileştirerek önemli hizmetlerde bulunmuştur. Fazıl Mustafa Paşa'nın şehit düşmesi, Osmanlı Devleti için büyük bir kayıptır.
Osmanlı Devleti, 18. yüzyılda Avrupa'daki güç dengelerinin değişmesi nedeniyle yeni bir siyasi strateji benimsedi. Bu strateji, toprak kaybetmeyi önlemek ve mevcut sınırları korumaya yönelikti. Ancak bu yeni strateji, devletin ekonomik ve askeri gücünün azalmasıyla birlikte başarısız oldu.
18. yüzyılda Avrupa'da, Fransa, İngiltere, Rusya ve Avusturya gibi büyük devletler arasında güç mücadelesi yaşanıyordu. Bu devletler, Osmanlı topraklarını ele geçirmek ve kendi imparatorluklarını genişletmek için fırsat kolluyorlardı.
Osmanlı Devleti, bu büyük devletlerin arasında sıkışmış bir durumda kaldı. Bu devletlerin saldırılarından korunmak için, yeni bir siyasi strateji benimsedi.
Osmanlı Devleti'nin yeni siyasi stratejisi, toprak kaybetmeyi önlemek ve mevcut sınırları korumaya yönelikti. Bu strateji, aşağıdaki unsurlardan oluşuyordu:
Osmanlı Devleti'nin yeni siyasi stratejisi, kısa vadede başarılı oldu. Büyük devletler, Osmanlı Devleti'ne saldırmaktan çekindiler. Ancak bu strateji, uzun vadede başarısız oldu. Devletin ekonomik ve askeri gücü azaldıkça, büyük devletler Osmanlı topraklarına saldırmaya başladılar.
18. yüzyılın sonuna gelindiğinde, Osmanlı Devleti topraklarının büyük bir bölümünü kaybetmişti. Devlet, zayıf ve çöküş halindeydi.
Osmanlı Devleti'nin 18. yüzyıldaki siyasi stratejisi, başarısız oldu. Bu strateji, devletin ekonomik ve askeri gücünün azalmasıyla birlikte çöktü. Devlet, topraklarının büyük bir bölümünü kaybetti ve zayıf ve çöküş halinde kaldı.
Kaynaklar:Bu dönemde Osmanlı Devleti, Batı'da Avusturya, Rusya ve Venedik ile, Doğu'da ise Safeviler ve Nadir Şah ile mücadele etmiştir.
Osmanlı Devleti, 1683'te Viyana Kuşatması'nın başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından, 1699'da Karlofça Antlaşması'nı imzalamak zorunda kalmıştır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, Batı'da birçok toprak kaybetmiştir.
Karlofça Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin Avrupa'daki topraklarının küçülmesinin başlangıcını işaret etmiştir.
Osmanlı Devleti, Rusya'nın Prut Nehri'ni geçerek Eflak ve Boğdan'ı işgali üzerine, 1711'de Prut Seferi'ne çıkmıştır. Bu sefer, Osmanlı ordusunun Rus ordusunu kuşatmasıyla sonuçlanmış ve 1711'de İstanbul Antlaşması imzalanmıştır.
İstanbul Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya karşı kazandığı bir zafer olmuş ve Eflak ve Boğdan'ın geri alınmasını sağlamıştır.
Osmanlı Devleti, Avusturya ve Venedik'in saldırıları sonucu, 1718'de Pasarofça Antlaşması'nı imzalamak zorunda kalmıştır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, Karlofça Antlaşması'yla kaybettiği toprakları geri alamamıştır.
Pasarofça Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin Avrupa'daki topraklarının küçülmesini pekiştirmiştir.
Osmanlı Devleti, Safevilerle 1639'da Kasr-ı Şirin Antlaşması'nı imzalamış ve bu antlaşma ile iki devlet arasındaki sınırlar belirlenmiştir. Ancak, 1722'de Afgan Ayaklanmaları'nın başlamasıyla birlikte, Osmanlı Devleti ve Rusya, dikkatini Kafkasya ve Batı İran'a çevirmiştir.
Kasr-ı Şirin Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Safeviler arasındaki sınırları belirlemiş ve iki devlet arasında bir barış dönemi başlatmıştır.
Nadir Şah, 1736'da kendini Şah ilan ederek, Safevi hanedanına son vermiştir. Nadir Şah, Osmanlı topraklarına saldırılar düzenlemiş ve 1746'da Kerden Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, Doğu'da birçok toprak kaybetmiştir.
Kerden Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin Doğu'daki topraklarının küçülmesinin başlangıcını işaret etmiştir.
Osmanlı Devleti ve Rusya arasında 1768'de başlayan savaş, 1774'te Küçük Kaynarca Antlaşması'nın imzalanmasıyla sona ermiştir. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, Kırım Hanlığı'nın bağımsızlığını tanımak zorunda kalmıştır. Ayrıca, Rusya'ya Karadeniz'de serbest ticaret ve din özgürlüğü verilmiştir.
Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya karşı büyük bir yenilgi almasına yol açmıştır ve Osmanlı Devleti'nin gerileme döneminin başlangıcını işaret etmiştir.
18. yüzyılda Osmanlı Devleti, Rusya ile mücadele halindeydi. Ruslar, Osmanlı topraklarına saldırılar düzenliyor ve Osmanlı Devleti'nin zayıflamasına çalışıyordu. Bu mücadele sırasında, Kırım Hanlığı da önemli bir rol oynamıştır.
Kırım Hanlığı, 15. yüzyılda kurulan bir Türk devletiydi. Başkenti Bahçesaray olan Kırım Hanlığı, Osmanlı Devleti'nin himayesindeydi. Osmanlı Devleti, Kırım Hanlığı'na askerî ve ekonomik destek sağlıyordu. Kırım Hanlığı da Osmanlı Devleti'ne karşı yapılan saldırılarda önemli bir rol oynuyordu.
1768 yılında Ruslar, Kırım'ı işgal etti. Bu işgal, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında savaşın başlamasına neden oldu. Savaş, 1774 yılında Küçük Kaynarca Antlaşması ile sona erdi.
Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan bir antlaşmadır. Antlaşma, Rusların Kırım'ı işgalini sona erdirdi ve Kırım'ın bağımsızlığını tanıdı. Ayrıca, antlaşma Rus ticaret gemilerine Boğazları kullanma hakkı verdi ve Rusya'ya Karadeniz'de donanma bulundurma hakkı tanındı.
Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı Devleti için önemli bir yenilgi oldu. Antlaşma, Kırım'ın kaybına ve Rusya'nın Karadeniz'de güçlenmesine yol açtı. Ayrıca, antlaşma Osmanlı Devleti'nin zayıflamasına ve Avrupa devletlerinin Osmanlı topraklarına yönelik saldırılarını artırmasına neden oldu.
Ek Kaynaklar: