Kalıtım ve çevrenin etkileşimiyle şekillenen yaşam boyu gelişim süreci, bireyin fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal yönden sürekli değiştiği bir süreçtir.
Kalıtım ve çevre, psikologların davranışlar ve psikolojik süreçler üzerindeki etkilerini anlamaya çalıştıkları iki önemli faktördür. Kalıtım, ebeveynlerden çocuklara geçen genetik materyaldir. Çevre ise, bir bireyin içinde büyüdüğü ve yaşadığı fiziksel, sosyal ve kültürel koşullardır.
Kalıtım, zeka, kişilik, mizaç ve ruhsal bozukluklar gibi çeşitli psikolojik süreçleri ve davranışları etkiler. Örneğin, bazı insanlar yüksek zekaya sahip olma eğilimindedir, bazıları ise düşük zekaya sahip olma eğilimindedir. Bu, kısmen genetik faktörlerden kaynaklanmaktadır. Benzer şekilde, bazı insanlar dışa dönük olma eğilimindedir, bazıları ise içe dönük olma eğilimindedir. Bu da kısmen genetik faktörlerden kaynaklanmaktadır.
Kalıtımın psikolojik süreçlere ve davranışlara etkisi, ikiz çalışmaları ve evlat edinme çalışmaları gibi çeşitli yöntemlerle araştırılmıştır. İkiz çalışmaları, özdeş ikizlerin (aynı yumurtadan oluşan ikizler) ve kardeş ikizlerin (farklı yumurtadan oluşan ikizler) psikolojik özelliklerini karşılaştırır. Özdeş ikizler, aynı genetik materyale sahip oldukları için, kalıtımın psikolojik süreçlere ve davranışlara etkisi hakkında önemli bilgiler sağlayabilirler. Kardeş ikizler ise, farklı genetik materyale sahip oldukları için, kalıtımın yanı sıra çevrenin de psikolojik süreçlere ve davranışlara etkisi hakkında önemli bilgiler sağlayabilirler.
Evlat edinme çalışmaları ise, evlat edinilmiş çocukların biyolojik ebeveynlerinin ve evlat edinen ebeveynlerinin psikolojik özelliklerini karşılaştırır. Evlat edinilmiş çocuklar, biyolojik ebeveynleriyle genetik olarak ilgili olmadıkları için, kalıtımın psikolojik süreçlere ve davranışlara etkisi hakkında önemli bilgiler sağlayabilirler. Evlat edinen ebeveynler ise, evlat edinilmiş çocukların çevresini oluşturdukları için, çevrenin de psikolojik süreçlere ve davranışlara etkisi hakkında önemli bilgiler sağlayabilirler.
Çevre de psikologların davranışlar ve psikolojik süreçler üzerindeki etkilerini anlamaya çalıştıkları önemli bir faktördür. Çevre, bir bireyin içinde büyüdüğü ve yaşadığı fiziksel, sosyal ve kültürel koşullardır. Çevre, bir bireyin dilini, değerlerini, inançlarını, tutumlarını, davranışlarını ve hatta kişiliğini bile etkileyebilir.
Çevrenin psikolojik süreçlere ve davranışlara etkisi, çeşitli yöntemlerle araştırılmıştır. Bu yöntemlerden biri, kültürlerarası karşılaştırmalardır. Kültürlerarası karşılaştırmalar, farklı kültürlerdeki insanların psikolojik özelliklerini karşılaştırır. Bu karşılaştırmalar, çevrenin psikolojik süreçlere ve davranışlara etkisi hakkında önemli bilgiler sağlayabilir.
Çevrenin psikolojik süreçlere ve davranışlara etkisi, ayrıca deneysel çalışmalar ve gözlemsel çalışmalar gibi çeşitli yöntemlerle de araştırılmıştır. Deneysel çalışmalar, çevrenin belirli yönlerinin psikolojik süreçleri ve davranışları nasıl etkilediğini araştırır. Gözlemsel çalışmalar ise, doğal ortamlarda çevrenin psikolojik süreçleri ve davranışları nasıl etkilediğini araştırır.
Kalıtım ve çevre, psikologların davranışlar ve psikolojik süreçler üzerindeki etkilerini anlamaya çalıştıkları iki önemli faktördür. Kalıtım, zeka, kişilik, mizaç ve ruhsal bozukluklar gibi çeşitli psikolojik süreçleri ve davranışları etkiler. Çevre ise, bir bireyin içinde büyüdüğü ve yaşadığı fiziksel, sosyal ve kültürel koşullardır. Çevre, bir bireyin dilini, değerlerini, inançlarını, tutumlarını, davranışlarını ve hatta kişiliğini bile etkileyebilir.
Kalıtım ve çevre, birbirleriyle etkileşim halindedir. Bir faktörün etkisi, diğer faktörün varlığına bağlı olarak değişebilir. Örneğin, yüksek zekaya sahip bir çocuk, uygun bir çevrede büyürse, zekasını daha iyi kullanabilir. Ancak, aynı çocuk, uygun olmayan bir çevrede büyürse, zekasını daha iyi kullanamayabilir. Benzer şekilde, dışa dönük bir çocuk, uygun bir çevrede büyürse, dışa dönüklüğünü daha iyi geliştirebilir. Ancak, aynı çocuk, uygun olmayan bir çevrede büyürse, dışa dönüklüğünü daha iyi geliştiremeyebilir.
Yaşam boyu gelişim, doğum öncesi dönemden ölüme kadar devam eden ve büyüme, olgunlaşma ve öğrenmeyi içeren bir süreçtir.
Büyüme, boy, kilo ve iç organların yapısında ve büyüklüğünde meydana gelen değişmelerdir. Kalıtıma bağlı olarak zamanla kendiliğinden gerçekleşir.
Olgunlaşma, bireyin fiziksel ve zihinsel olarak kendisinden beklenen davranışı gerçekleştirecek düzeye ulaşmasıdır. Kişi gerekli olgunluğa erişmeden içinde bulunduğu döneme uygun özellikleri kazanamaz.
Öğrenme, tekrar ve yaşantılar sonucunda davranışlarda meydana gelen kalıcı değişikliklerdir.
Gelişim alanları birbiri ile etkileşim hâlindedir ve bir bütünlük içerir. Bir gelişim alanında meydana gelen olumlu ya da olumsuz değişme diğer gelişim alanlarını da aynı yönde etkiler.
Gelişim görevi, belli bir dönem için beklenen beceri ve davranışlardır. İçinde bulunduğu gelişim dönemine uygun davranışları kazanan birey başarılıdır, mutlu ve çevreye uyumludur. Bu durum bireyin bir sonraki döneme ait gelişimsel görevlerini de etkiler.
Gelişim dönemleri, bireyin yaşamındaki farklı aşamalardır. Her dönemin kendine özgü özellikleri ve görevleri vardır. Gelişim dönemleri şunlardır:
Gelişim dönemlerine girme ve gelişim dönemlerinin özelliklerini kazanma hızı, farklı genetik özellikler ve çevresel koşullar sebebiyle kişiden kişiye değişebilir. Gelişim belli bir sıraya göre gerçekleşir. Örneğin bebekler önce başlarını tutmaya, oturmaya ve daha sonra yürümeye başlarlar.
Yaşam boyu gelişim, bireyin fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal olarak sürekli olarak değiştiği karmaşık bir süreçtir. Bu süreç, kalıtım ve çevre faktörlerinin etkileşimiyle gerçekleşir.
Yaşam Boyu Gelişimİnsan gelişimi döllenmeyle birlikte başlar ve yaşam boyu devam eder. Bu gelişim, dönemler hâlinde gerçekleşir. Her dönemin kendine özgü fiziksel, bilişsel, ahlaki vb. gelişimsel özellikleri vardır. Bu özelliklerin ortaya çıkma ve gelişme hızı kişiden kişiye değişebilir. Bir dönemde ortaya çıkan özellikler sadece o döneme ait değildir. Örneğin bebeklik döneminden itibaren başlayan dil gelişimi sonraki dönemlerde de devam eder.
Gelişim dönemleri aşağıda verilmiştir.
Gelişim Dönemi | Yaş Aralığı | Temel Özellikler |
---|---|---|
Yeni Doğan ve Bebeklik Dönemi | 0-2 yaş | - Doğumdan sonraki ilk bir ay bebeğin yeni doğan dönemidir. - Bebeklik dönemi, doğum öncesi dönemden sonra bedensel gelişimin en hızlı olduğu dönemdir. - Bebeklerin, bireysel özelliklerine ve cinsiyetlerine göre ağırlık ve boy ölçüleri değişkenlik gösterir. - Bu dönemde insan vücudunun hareket etme becerisi olan motor gelişim hız kazanır. - Bebekler fiziksel ve bilişsel olarak gelişirken aynı zamanda sosyal olarak da gelişir. |
Çocukluk Dönemi | 2-12 yaş | - Erken çocukluk döneminde fiziksel gelişim hızı bebeklik dönemine göre yavaşlar. - Çocuk konuşmayı ve yürümeyi tam olarak öğrenir. - El-göz uyumunu sağlamaya başlar. - Çocuk, anne ve babadan bağımsız hareket etmeye başlar. - Doğru yanlış kavramlarını dönem sonunda anlamaya başlar. - Çocukluk dönemi çocukların en çok soru sorduğu dönemdir. - Çocukta anne babaya bağımlılık azalır, anne babadan farklı rol model arama çabaları başlar. - Okul ortamında daha fazla zaman geçiren çocuk için arkadaş grubunun önemi artar ve çocuğun ilgisi evden sokağa kayar. - Bu yaşta sorumluluk duygusu, vicdan, ahlak ve değerler sistemi gelişir. - Çocuğun yaşamında sağlık, kişilik, aile, sosyal yaşam, kız erkek arkadaşlığı, okul ve meslek seçimi, din ve ahlak gibi konuları ön plana çıkar. |
Ergenlik Dönemi | 12-18 yaş | - Bu dönemde hipofiz bezinin büyüme hormonu salgılamasıyla biyolojik yapı- da önemli değişmeler olur. - Kızlar genellikle erkeklerden daha önce ergenliğe girer. - Ergenlik ile birlikte cinsiyet hormonlarının salgılanmasıyla birlikte cinsiyet özellikleri gelişmeye başlar. - Bu dönem kollar, bacaklar, eller ve ayaklar vücudun geri kalan bölümlerinden daha hızlı büyür ve ses değişir. - Ergenlikte zihinsel alanda geçirdiği değişim sonucunda soyut kavramları daha iyi anlayan ve kullanan genç, toplumsal olaylara, değerlere ve politikaya olan ilgisi artar. |
Yetişkinlik Dönemi | 18-65 yaş | - Yetişkin sayılabilmenin en önemli ölçütü bağımsız olarak yaşamını yönetme sorumluluğunu alabilmektir. - Yetişkinliğe geçiş aynı zamanda aileden ayrılma dönemidir. - Evlilik yaşamıyla birlikte yetişkinin hayatında meydana gelen en önemli değişiklik çocuk sahibi olmaktır. |
Gelişim dönemleri, insan yaşamının önemli bir parçasıdır. Her dönemde farklı özellikler ortaya çıkar ve gelişir. Bu özellikler, kişinin fiziksel, bilişsel, ahlaki ve sosyal gelişimini etkiler. Gelişim, çevresel koşullarla ve öğrenmeyle etkileşim içinde gerçekleşir. Çevresel koşullar ve öğrenme, kişinin gelişimini olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilir.
Jean Piaget, bilişsel gelişim kuramcılarından biridir. Kurama göre bilişsel gelişim dört evreden geçerek gerçekleşir.
Jean Piaget'in bilişsel gelişim kuramı, çocukların bilişsel gelişiminin nasıl gerçekleştiğini açıklayan önemli bir kuramdır. Bu kuram, eğitimciler, psikologlar ve diğer uzmanlar tarafından çocukların eğitimi ve bakımı konusunda rehberlik etmek için kullanılmaktadır.
Video Linki:
Jean Piaget'in Bilişsel Gelişim KuramıDiğer Kaynaklar:
Ergenlik dönemi fiziksel, sosyal ve bilişsel değişimin çok hızlı olduğu bir dönemdir. Bu dönemde boy ve kiloda hızlı bir artış olur. Büyüme bedenin tüm organlarında aynı hızda gerçekleşmediği için geçici sakarlıklar gözlenebilir. Kemiklerin boyu uzar, yapısı sertleşir. Kas dokusu gelişir ve fiziksel güç artar. Hormonlarda meydana gelen değişikliklerle ergen, bir yetişkinin sahip olduğu cinsel olgunluğa erişir.
Bireyselleşme: Ergenler giyim kuşamlarıyla, dinledikleri müzikle, dünya görüşüyle, davranışlarıyla "Ben farklıyım." demeye çalışırlar.
Soyut Düşünme Yeteneği: Ergenler mantıksal yeteneklerinin gelişmesiyle görüş alışverişi yapmaya ve tartışmaya hevesli olurlar. Ancak çok yönlü düşünme yetenekleri tam oluşmadığı için bazı fikirlere körü körüne bağlanabilirler ya da çok çabuk fikir değiştirebilirler.
Kimlik Karmaşası: Ergenler bu dönemde kim olduklarını, ne istediklerini ve nereye gitmek istediklerini anlamaya çalışırlar. Bu arayış sırasında kimlik karmaşası yaşayabilirler.
Ergenlik dönemi hem ergenler hem de aileleri için zorlu bir dönemdir. Ancak bu dönemin doğru şekilde yönetilmesiyle ergenler sağlıklı bir şekilde yetişkinliğe adım atabilirler.
Kaynaklar: Ergenlik Döneminde Görülen Hızlı Değişim Ergenlik Dönemi Özellikleri Nelerdir?Bu konuda, duyumun anlamı, duyum özellikleri, duyum eşiği ve duyuların işlevi hakkında bilgi edineceğiz.
Duyu, organizmanın çevresinden aldığı her türlü bilgiyi toplayan ve yorumlayan sistemdir. Duyusal sistemler, organizmanın beş duyu organıyla (görme, işitme, koku alma, tat alma ve dokunma) birlikte çalışır ve bu duyular sayesinde organizma çevresindeki uyaranları algılar ve yorumlar.
Duyumun özellikleri şu şekildedir:
Duyum eşiği, bir duyusal sistemin harekete geçmesi için gereken en düşük fiziksel enerjidir. Alt eşik, bir duyusal sistemi harekete geçirmek için gereken en düşük fiziksel enerjidir. Üst eşik ise bir duyusal sistemi harekete geçirmek için gereken en yüksek fiziksel enerjidir.
Duyuların işlevi, çevresel uyaranları algılamak ve yorumlamaktır. Duyularımız sayesinde çevremizdeki dünyayı görebilir, işitebilir, koklayabilir, tadabilir ve dokunabiliriz. Duyularımızın işleyişi, bizim çevremizle etkileşim kurmamızı, öğrenmemizi ve hayatta kalmamızı sağlar.
Duyum, organizmanın çevresindeki uyaranlara verdiği tepkidir. Duyum, beş duyu organıyla ve sinir sisteminin işbirliğiyle gerçekleşir. Duyum, organizmanın çevresiyle etkileşim kurmasını sağlar. Duyum, öğrenme ve hafıza süreçlerinde önemli rol oynar. Duyularımız sayesinde çevremizdeki dünyayı görebilir, işitebilir, koklayabilir, tadabilir ve dokunabiliriz. Duyularımızın işleyişi, bizim çevremizle etkileşim kurmamızı, öğrenmemizi ve hayatta kalmamızı sağlar.
https://www.youtube.com/watch?v=fo0Y5XOoD-gDuyu organları, organizmanın çevresini algılamasını sağlayan yapılardır. Görme, işitme, koku alma, tat alma ve dokunma olmak üzere beş duyu organı vardır.
Görme duyusu, gözler aracılığıyla gerçekleştirilir. Göz, ışığa duyarlı bir organdır ve gelen ışığı elektrik sinyallerine dönüştürür. Bu sinyaller beyne gönderilir ve beyin tarafından işlenerek görüntü oluşturulur.
Göz, bakılan nesnenin uzaklığına göre uyum sağlamak için iki mekanizma kullanır:
İşitme duyusu, kulaklar aracılığıyla gerçekleştirilir. Kulak, ses dalgalarını toplayan ve elektrik sinyallerine dönüştüren bir organdır. Bu sinyaller beyne gönderilir ve beyin tarafından işlenerek ses algısı oluşturulur.
Ses dalgaları kulak kepçesi tarafından toplanır ve kulak yolundan geçerek kulak zarına ulaşır. Kulak zarı titrer ve bu titreşimler çekiç, örs ve üzengi kemiklerine iletilir. Üzengi kemiği oval pencereye baskı yaparak iç kulaktaki sıvıda dalgalar oluşturur. Bu dalgalar salyangozda bulunan işitme hücrelerini uyarır ve elektrik sinyallerine dönüştürür. Bu sinyaller beyne gönderilir ve beyin tarafından işlenerek ses algısı oluşturulur.
Koku alma duyusu, burun aracılığıyla gerçekleştirilir. Burun, kokuları algılayan ve elektrik sinyallerine dönüştüren bir organdır. Bu sinyaller beyne gönderilir ve beyin tarafından işlenerek koku algısı oluşturulur.
Koku maddeleri havayla birlikte burun deliklerine girer ve iç burunda bulunan mukoza tarafından çözünür. Çözünen koku maddeleri koku hücrelerini uyarır ve elektrik sinyallerine dönüştürür. Bu sinyaller beyne gönderilir ve beyin tarafından işlenerek koku algısı oluşturulur.
Tat alma duyusu, dil aracılığıyla gerçekleştirilir. Dil, tatları algılayan ve elektrik sinyallerine dönüştüren bir organdır. Bu sinyaller beyne gönderilir ve beyin tarafından işlenerek tat algısı oluşturulur.
Dil, kaslardan oluşan ve ağız boşluğunun tabanında bulunan bir organdır. Dilin yüzeyi tat alma tomurcukları ile kaplıdır.
Besinler ağza girdiğinde dişler tarafından çiğnenir ve tükürük tarafından eritilir. Bu sırada besinlerdeki tat maddeleri açığa çıkar. Tat maddeleri tat alma tomurcuklarını uyarır ve elektrik sinyallerine dönüştürür. Bu sinyaller beyne gönderilir ve beyin tarafından işlenerek tat algısı oluşturulur.
Dokunma duyusu, deri aracılığıyla gerçekleştirilir. Deri, dokunmayı algılayan ve elektrik sinyallerine dönüştüren bir organdır. Bu sinyaller beyne gönderilir ve beyin tarafından işlenerek dokunma algısı oluşturulur.
Deri, vücudumuzun en büyük organıdır. Üç tabakadan oluşur:
Dokunma duyusu, deri altındaki sinir uçlarının uyarılmasıyla gerçekleşir. Cilde dokunulduğunda sinir uçları uyarılır ve elektrik sinyalleri oluşturur. Bu sinyaller beyne gönderilir ve beyin tarafından işlenerek dokunma algısı oluşturulur.
Duyu organları, organizmanın çevresini algılamasını sağlar ve bu sayede organizmanın hayatta kalmasını ve uyum sağlamasını mümkün kılar.
Duyu organları, dış dünyadan gelen uyaranları algılayan ve beyne ileten yapılardır. Beş duyu organımız vardır: görme, işitme, koku alma, tat alma ve dokunma.
Görme duyusu, ışık enerjisini algılayan ve beyne ileten yapıdır. Gözlerimiz, ışığı retinanın üzerindeki fotoreseptör hücrelerine odaklar. Bu hücreler, ışığı elektrik sinyallerine dönüştürür ve bu sinyaller beyne iletilir. Beyin, bu sinyalleri işleyerek görüntüleri oluşturur.
İşitme duyusu, ses enerjisini algılayan ve beyne ileten yapıdır. Kulaklarımız, sesi iç kulakta bulunan koklea adı verilen bir yapıya iletir. Kokleadaki sıvı, ses dalgalarıyla titreşir ve bu titreşimler tüy hücrelerine iletilir. Tüy hücreleri, titreşimleri elektrik sinyallerine dönüştürür ve bu sinyaller beyne iletilir. Beyin, bu sinyallerini analiz ederek sesleri algılar.
Koku alma duyusu, havadaki molekülleri algılayan ve beyne ileten yapıdır. Burnumuzda bulunan koku alma reseptörleri, havadaki molekülleri algılar ve bu molekülleri elektrik sinyallerine dönüştürür. Bu sinyaller, koku soğanına iletilir ve burada işlenerek koku duyusu oluşturulur.
Tat alma duyusu, yiyecek ve içeceklerdeki molekülleri algılayan ve beyne ileten yapıdır. Dilimizin üzerinde bulunan tat tomurcukları, yiyecek ve içeceklerdeki molekülleri algılar ve bu molekülleri elektrik sinyallerine dönüştürür. Bu sinyaller, tat sinirlerine iletilir ve beyne ulaştırılır. Beyin, bu sinyalleri işleyerek tat duyusunu oluşturur.
Dokunma duyusu, tenimizdeki reseptörlerin uyarılmasıyla oluşan duyudur. Dokunma duyusu; sıcaklık, soğukluk, acı, ağrı, basınç, titreşim ve gıdıklanma gibi hisleri algılar. Derimizde bulunan reseptörler, uyaranları elektrik sinyallerine dönüştürür ve bu sinyaller omurilik aracılığıyla beyne iletilir. Beyin, bu sinyalleri işleyerek dokunma duyusunu oluşturur.
Duyu organları, dış dünyayla etkileşim kurmamızı sağlayan önemli yapılardır. Bu organlar sayesinde çevremizdeki uyaranları algılayabilir ve bu uyaranlara uygun şekilde tepki verebiliriz.
YouTube videosu: Görme Duyusu YouTube videosu: İşitme Duyusu YouTube videosu: Koku Alma Duyusu YouTube videosu: Tat Alma Duyusu YouTube videosu: Dokunma DuyusuAlgı, duyumlar aracılığı ile varlığı anlaşılan birtakım nesnelerin zihinde anlamlandırılması ve yorumlanması sürecidir. Algı, temelde bir "nesne algılamadır" ancak içsel süreçlerin etkisi ile kişiden kişiye değişebilir.
Nesneleri değişik ortam ve şartlarda yine aynı şekilde algılama eğilimine algısal değişmezlik denir. Bu değişmezliklerin gerçekleşmesi için nesnelerin önceden algılanmış olması gerekir. Şekil, büyüklük ve renk olmak üzere üç tür algısal değişmezlik vardır.
Derinlik algısı, retinaya yansıyan görüntülerin iki boyutlu olmasına rağmen nesnelerin üç boyutlu olarak algılanmasıdır. Derinlik algısını oluşturan çeşitli ipuçları vardır.
Oldukça karmaşık olan algı sürecinde bazen yanlış ya da kusurlu algılamalar olabilir. Bu duruma algı yanılmaları adı verilir. Algı yanılmaları, illüzyon (yanılsama) ve halüsinasyon (sanrı) olarak ikiye ayrılır.
Var olan bir nesnenin gerçekte olduğundan farklı algılanmasıdır. Yanılsama fiziksel olaylar ya da psikolojik yaşantılardan kaynaklanır. İkiye ayrılır.
Gerçekte var olmayan bir uyarıcının algılanmasıdır. Akıl hastalıklarında, ateşli hastalıklarda ve madde bağımlılığının yol açtığı krizlerde halüsinasyon görülür.
Gestalt yaklaşımına göre algının gerçekleşmesinde uyaranların örgütlenmesinin önemli bir rolü vardır. Gestalt psikologları “Bütün, kendisini oluşturan parçaların toplamından farklıdır.” ilkesinden yola çıkarak beynin, algıları organize edip düzenlemek için belli kurallara ve prensiplere uyduğunu kabul ettiler.
Algı, çevremizdeki dünyayı anlamlandırmamız ve yorumlamamız için önemli bir süreçtir. Algı yanılmaları ise algı sürecinde bazen meydana gelen hatalardır. Algılamanın örgütlenme ilkeleri ise beynin algıları organize edip düzenlemek için kullandığı kurallardır.
Algı ve Algısal Değişmezlikler Derinlik Algısı İllüzyon ve Halüsinasyon Algılamanın Örgütleme İlkeleriAlgı süreci duyum ile başlar ve duyumlar beyin tarafından yorumlanıp anlamlandırılarak algı oluşturulur.
Algı, bireyin çevresindeki nesneleri, olayları ve durumları yorumlaması ve anlamlandırmasıdır. Algı süreci, duyum ile başlar ve duyumlar beyin tarafından yorumlanıp anlamlandırılarak algı oluşturulur. Algıyı etkileyen faktörler arasında algılayanın ihtiyaçları, güdüleri, deneyimleri, beklentileri, tutumları, kişilik özellikleri, uyarıcının büyüklüğü, rengi, şekli, hareketi, kontrastı, kültür, ortam ve algı alanı yer alır.
Güdülenme, bir davranışı başlatma ve sürdürme sürecinde organizmayı harekete geçiren, yönlendiren ve sonuca ulaştıran içsel veya dışsal etkenlerdir. İhtiyaçlar hiyerarşisi, Abraham Maslow tarafından ortaya konan, insanların ihtiyaçlarının belirli bir sırayla karşılanması gerektiğini belirten bir teoridir.
Güdüler doğuştan gelen ve öğrenilmiş olmak üzere ikiye ayrılır. Doğuştan gelen güdüler, insanlarda ve hayvanlarda ortak olan ve yaşamın ilk yıllarında daha etkili olan güdülerdir. Açlık, susuzluk, cinsellik ve annelik gibi güdüler doğuştan gelen güdülere örnektir.
Öğrenilmiş güdüler, yaşantılar sonucu ortaya çıkan ve sonradan öğrenilen güdülerdir. Sevgi, saygı, değer görme, başarılı olma gibi sosyal ihtiyaçlardan kaynaklanan güdülerdir. Kişiden kişiye ve kültüre göre değişen bu güdüler zamanla ortadan kalkabilir.
Güdülenmeyi etkileyen içsel ve dışsal faktörler vardır. İçsel faktörler ilgi, merak, gelişme ve yarışma duygusu, açlık, susuzluk vb. bireyin kendinden kaynaklanan faktörlerdir. Dışsal faktörler ise toplumun ve ailenin beklentileri, arkadaş grubunun eğilimleri, ödül ve ceza, uygulanan öğretim teknikleri gibi çevresel faktörlerdir.
Abraham Maslow, yaptığı klinik gözlemlere dayanarak ihtiyaçları piramit şeklinde bir hiyerarşiye göre sıralamıştır. Maslow'a göre alt basamaklarda yer alan ihtiyaçlar diğerlerinden daha temel ve yaşam-saldırgan ihtiyaçlarıdır. Bu ihtiyaçlar belirli düzeyde giderilmezse insanlar daha üst basamaklarda bulunan ihtiyaçları karşılamak için güdülenmezler.
Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi şu şekildedir:
Güdülenme, insan davranışlarının temel belirleyicilerinden biridir. İnsanlar ihtiyaçlarını karşılamak için güdülenirler ve bu ihtiyaçlar hiyerarşik bir şekilde sıralanmıştır. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi, insanların ihtiyaçlarının belirli bir sırayla karşılanması gerektiğini belirtir. Bu teori, insanların davranışlarını anlamak ve onları motive etmek için önemli bir araçtır.
Duygu, bir olay, kişi ya da nesnenin insanın iç dünyasında ve bedeninde uyandırdığı izlenim ve tepkilerdir. Duygular olumlu ve olumsuz olarak ikiye ayrılır. Olumlu duygular arasında haz, mutluluk, coşku, sevinç, şükran ve gurur yer alır. Olumsuz duygular arasında ise korku, kaygı, öfke, saldırganlık, üzüntü ve pişmanlık yer alır.
Duygulara eşlik eden birtakım fizyolojik tepkiler vardır. Bu tepkiler şunlardır:
Duygular, davranışları etkiler ve şekillendirir. Bir davranışın anlaşılması büyük ölçüde o davranışa neden olan duyguların bilinmesi ile mümkündür. Örneğin, "dersi dinlememe" davranışına neden olan duyguları bilmeden bu davranışı anlamak ve bu sorunu çözmek zordur.
Duygular, sözlü ve sözsüz olarak ifade edilebilir. Sözlü ifade, duyguların kelimelerle anlatılmasıdır. Sözsüz ifade ise, duyguların beden diliyle ifade edilmesidir. Beden dili, yüz ifadeleri, göz hareketleri, el hareketleri ve vücut duruşunu içerir.
Duygular, insan hayatının önemli bir parçasıdır. Duygular, davranışları etkiler, sağlığı etkiler ve sosyal ilişkileri etkiler. Duyguların kontrol edilmesi ve sağlıklı bir şekilde ifade edilmesi, sağlıklı bir yaşam için önemlidir.
Duygular ve Duyguların Türleri Duygular ve TürleriBilinç, kişinin kendisi ve çevresinin, anılarının, düşüncelerinin farkında olması durumudur.
Sosyal biliş, bireyin diğer insanlar, gruplar ve toplumlar hakkındaki bilgileri seçme, yorumlama, analiz etme, hatırlama ve kullanma sürecidir. Sosyal şema ve yüklemeler, tutum ve ön yargılar sosyal biliş türlerine örnektir.
Sosyal Şemalar: İnsanların içinde yaşadıkları karmaşık sosyal dünyayı anlamak ve kontrol etmek için kullandıkları kalıplar ve izlenimlerdir. Örneğin "Doktorlar güvenilirdir" veya "Politikacılar yalancıdır" gibi.
Yükleme: İnsanların davranışlarının nedenlerini anlamaya çalışma sürecidir. İçsel yükleme ve dışsal yükleme olmak üzere iki çeşit yükleme vardır. İçsel yüklemede davranış kişinin kişilik özellikleriyle açıklanırken dışsal yüklemede davranış çevresel faktörlerle açıklanır.
Tutum: Nesnelere, kişilere ya da olgulara yönelik genel, yerleşmiş kanı ve değerlendirmelerdir. Tutumlar bilişsel, duygusal ve davranışsal olmak üzere üç ögeden oluşur. Bilişsel öge tutumun nesnesine ilişkin inanç ve düşünceleri, duygusal öge tutumun nesnesine yönelik hisleri ve davranışsal öge tutumun nesnesine yönelik davranışları içerir.
Sosyal Etki Türleri: Sosyal etki, bir kişinin davranışının diğer insanların davranışlarını etkilemesidir.
Sosyal biliş ve sosyal etki türleri, bireyin diğer insanlarla olan etkileşimini ve toplum içindeki davranışlarını anlamak için önemli kavramlardır.
Sosyal etki, insan, grup veya toplumun bireyin davranışlarını olumlu ya da olumsuz yönde etkilemesi veya değiştirmesidir.
Sosyal etki, kültür, sosyal gruplar ve sosyal kategoriler, bireyin davranışlarını etkileyen önemli faktörlerdir. Bu faktörler, bireyin tutumlarını, inançlarını ve değerlerini şekillendirir, ayrıca davranışlarını yönlendirir.
Ek kaynaklar: Sosyal Etki ve Kültür Toplumsal Cinsiyet ve EşitsizlikSosyal Şemalar: İnsanların dünyayı anlamlandırıp yorumlamak için kullandığı zihinsel şablonlardır. İnsanlar sosyal şemalar aracılığıyla kendilerine ve başkalarına ilişkin beklentiler oluşturur ve bunlara uyum sağlamaya çalışırlar. Sosyal Şemalar, insanların tutumlarını, algılarını, yargılarını ve davranışlarını etkiler.
Sosyal şemalar, medya ve kültürün etkisiyle insanların davranışları değişebilir veya şekillenebilir.
Sosyal Şemalar ve Medyanın Etkisi